8-12 Vardiyası

Yazan: Selim Dema

Her gün aynı zamanda kalkardı. 03:00. Üniformasını giyer, sokağa ilk o çıkardı. Yağmur, kar, soğuk demeden. Karanlıkta sokakları arşınlar, gün doğunca kırışmış göz kenarları belirginleşir, yürürdü. Bir sufi gibi sessiz sedasız geçip gitmiştir yanından. Ne korkar senden, ne de imrenir senin ömrüne. Bir çocuğun ışıltısı, parlak gülümsemesi içini ısıtır. Soğuk ve ıslak günlerin, hasta şehir sabahlarının ilacıdır o. Asfalttan, sokaktan, karanlıktan çekinmez, yoluna devam eder. Çünkü onun işi durmamaktır. İnsanlar onun değersiz olduğunu düşünür. Yol sormaz, iz bilmez derler ona. Sahiden de bilmezdir o bizim istediklerimizi. Varsa esnaftan bir bardak sıcak çay; beş dakika boş lakırdı. 

Çıkar yürümeye devam eder. Öğle güneşi 12’yi buldu mu dönüş macerası başlar. Aynı sokaklardan dönmez, adetidir. O yolları bir kez keşfetmiştir. Bir kez daha geçmeyi ne gönlü ister, ne de ayakları elverir. Kendi sokağına vardı mı, görür apartmanını. Evin yolunu bulmuştur artık; şükreder nefesiyle.  Apartmanı köhnedir, bulanık zihni gibi. Sokakları iyi hatırlar ama geçmişi hatırlamakta pek mahir değildir.                                                                                                                                                                     
Sahi ya kaç sene olmuştur bu kaldırımları arşınlayalı. İlk ne zaman taşımıştır bu evin anahtarını?  Apartman kapısına vardığı zaman kapıya bakmaz, anahtarı yerleştirir ve çevirir. Bu gün zillere baktı. Herkesin adı ve soyadı yazıyordu. Onun zilinde ise sadece Mustafa. Soyadı yok. Bu taşlara bir bağı yoktu.  Bodrum katta tek oda, bir salon evi vardı, güneş görmeyen. Aramazdı güneşi zaten, çünkü şehirde güneşi en çok o görürdü. Ağır ahşap kapısını açtı mı ilk şapkasını çıkartırdı. Turuncu şapkası parlardı loş ışıkta. Ceketini asar,  bir çay demlerdi. Akşam yemeğini saat beşte yerdi. Akşam yemeği de işte peynir zeytin yumurta. Allah bereket versin. Radyo dinlerdi biraz, o küçük bodrum penceresinden ayakkabıları izlerdi. Hızlı adımları, ağır adımları, yaralı adımları gözlerdi. Hangi adım hangi derde yürür diye düşünmeyi severdi.  8’de yatardı uyuması 12’yi bulurdu. Yattı mı yatağına 40 yıllık yalnızlık doldururdu göğsünü, ağırlığı altında ezilir uyuyamazdı. Saat 3 olmadan titreyerek uyanır, sokağa atardı kendini. Öyle ya onun macerasıydı bu, durmamak.

Next Post

Bedelli Askerlik

Pts May 4 , 2020
5 Kasım 2016 günüydü; kitap fuarının başlamasına bir hafta kalmıştı. Dergicilik’imizi fuara yetiştirmek için uğraşıyorduk. Bütün hazırlığımız bitmiş, sırt çantamda harici diskim, matbaanın yolunu tutmuştum. 2. Matbaacılar Sitesi’ne giden Topkapı kaldırımlarında düşünmeye başlamıştım. Hayaller ve umutlar… İnsanı hayatında bunlar mı ayakta tutuyordu? Mesela anneme sorsanız, bizden başka -ben ve kardeşim- […]

ÖNE ÇIKANLAR