keşke neyin şeklini aldığımı görsem. bu dünyada kimin gözüyle varım, keşke bilsem. keşke mümkün olmayacak kadar çok yürüyüp sınırı geçsem. içimi geçsem kendimi geçsem sakladığım yarayı görmemiş gibi yapıp geçsem. insan yenilmekten nasıl bıkmaz ama. keşke o çabalar buradan yalnız allah’ı güldürmüş diye düşünmesem.
bugün biri geldi karşıma oturdu bana neden sürekli savaş düşünüyorsun ki dedi. savaşmazsak nasıl barışırız hasan bey ya. yani biz insanız bizden bu kadar. ama yemin ederim savaşmazsak nasıl. ağzım burnum yer değiştirse ama bak bitse keşke el sıkışsak. yürürken nasıl omzumda nasıl öyle içten kahkaha atarken artık berbat göründüğümü düşünüyorum, gözlerim miyop ellerim titrek sesim kötü tabanlarım düz ve bu kadar kusurla ben sana attığım ilk adımda nasıl mevsiminde çiçek. bunu açıklayacak olursan seni sustururum. bana dümdüz bir cümle kur mesela seni özledim de.
keşke inansam. hiçbir şeyi sorgulamadan evet desem, başımı sallasam, kabul etsem, uykum kaçmasa, gülerek uyansam, annem öpülmeyi sevse en çok onu öpsem. bak bir gün bunlardan çok uzakta, yemin ederim çok uzakta, hiç beklemediğim bir anda, ummadığım bir yerde hayatımı kaldırıp o tozları silkelerim. keşke nefesim daha çok yetse. bağırmak zorunda kalmasam demiyorum, keşke nefesim daha çok yetse daha sesli daha uzun bağırsam. yorulmadım ama dinlenmek istiyorum. alnımdan okunana kadar o eve o sarı duvara o kışa beyaz kapıya abdülvahap beyin yağlı beyaz saçlarına kadar dinlenip yine o sabaha, yine ekmek kokusuna, yine camdan giren soğuğa uyanmak.
sen bu kadar karmaşanın içinde beni anlarsan tam buraya bir öpücük bırak.