ayaklarında kağnılar

içime dönüp baktığımda elbette sen ve narin dokulu
ipek artığı saçların, bulmacalarda kuzu sesi
ve ebediyen kendim olmuşluğum bu sektörün peşinde.
ama dışıma savrulurken gözüme çarpan ufacık bi tel toka.
ufacık bebeğim,
bi tel toka sadece, bi tel toka.
sana aitliğinin ciğerime iğne batsa böyle acımazlığı.
hayatın film sahnelerine indirgenebilirliği
her ne kadar sıfıra göre yenikse de,
şimdi şurda o sahneyi kendi kendime oynuyorum.
ama cümle alem izlemeden,
o adamın dizlerinin üstüne çöküşü gibi
mideme giren o ağrıyı ve üstüme devrilen şehirleri
hesaba katmadan anlattım inan bana.
haybeden başıma bi tür enkazlar yıktım,
ve köprülerden geçerken elini tutarım, gözlerimi kaparım.
bak tam olarak böyle,
kendimi kontrolsüz hissettiğimde hep böyle.
bazı yalnızlıklarda binanın en üst katındasın,
aşağıya bakamıyorsun çünkü göğsün titrek kuşlara mesken.
benim hikayemde yükseklik korkuları,
karanlıklar, o ışıklı ama ürpertici gondollar var.
tüm bunlarla cenk halinde olmakla beraber
bi tel toka,
ufacık bebeğim / ufacık bi tel toka.
olduğum yerden hızlıca uzaklaşmak isterken,
ayaklarımda kağnılar, ağır atlar, aç kuşlar.
ben bu sevinci, beş çaylarını ve sabah kahvelerini
masamın üzerine bırakıp, terk ettim.
kendimi de,
öyle.

Next Post

asfalt kokusu ve bacaklarımda sancılar

Sal Tem 16 , 2019
kerpiç bedenlerden arda ıslak sınırlarla çevrelenmiş ve bacaklarına var oluş sancıları üflenmiş kişiler olmamız hatta yok oluşumuza değen onca şiire sarıla sarıla yaslara bürünüşümüz gibi sen diyorum, bir de bağırırken kalbim yok diye, tekerlekli sandalyede koşar gibi sevgilim, ama bakma sen bana bu cümle hayli uzun ve ben yine asfaltın […]