
“Sınır deyince düşünsel bir kavram yerine mekânlardan söz ederiz. Gerçek sınırların içimizde olduğuna inanıyorum.”
Alesandro Comalez İnarritu
Alesandro Comalez İnarritu tarafından yönetilen 2006 yılı yapımı Babel (İbranice kargaşa sözcüğünü çağrıştırıyor) filmi, ismini Tevrat’ta ve Kur’an’da da geçen ayrıca dünyadaki başka yerel efsanelerde de kendini duyuran, Babil Kulesi’nden alıyor.
Babel filminin teması da dağılmışlığın getirdiği iletişimsizliğe dair. Film bir Ortadoğulu’nun ıssız arazide yürüyüşü ile başlıyor ve ardından bu adam sırtında taşıdığı beyaz çuvaldan çıkardığı silahı bir köylüye satar. O esnada bebeklerini yeni kaybetmiş olan Amerikalı genç bir çift ilişkilerindeki iletişim sorunlarını çözmek için Fas’ta bir otobüs turunda bulunurlar. Bu sırada söz konusu silah satışı olur ve silahı alan kişi onu çobanlık yapan çocuklarına verir. Çocuklar tüfekle atış yaparken uzaktaki tur otobüsünü vururlar ve Amerikalı çiftten kadın olan vurulur. O sırada çiftin Amerika’daki evinde iki çocuklarına bakıcılık yapan Meksikalı göçmen kadın, erkek yeğeni ile birlikte oğlunun düğününe gitme hazırlığındadır ve çiftin çocuklarını da giderken yanında almak zorunda kalır. Tüm bunlar oluyorken Japonya’da sağır bir genç kız öfkesini kontrol edemediği için voleybol maçında kırmızı kart yer ve aynı anda Fas’ta, otobüs durmak zorunda kalır ardından yaralı kadını bir köye alırlar. Japon, sağır genç kızın annesi intihar etmiştir ve kızın babası da dahil insanlarla olan ilişkisi kopuk gibi görünmektedir. Filmin sorduğu sorulardan bir tanesi de dil ve etnik farklar, gelişmişlik düzeyleri, ulus bilinci, milliyet unsurları, mesafeler, teknolojik ve kültürel ayrımlar, dünyayı medya bilinci ile yorumlama derken insanlık olarak kaybettiğimiz temel değerler neler? Birbirimizden yoksunluğumuzun ne ölçüde farkındayız? (Bu yüzden film “Dinle” sloganıyla yayınlanmış.) Devletler ve milliyetler olmadan beraber yaşayabileceğimiz ortak bir varoluş zemini olabilir mi?
Günümüzde teknolojinin de giderek gelişmesiyle, iletişim ortamlarımız giderek artıyor. Artık sadece içinde bulunduğumuz yer ve zaman ile ilgili bilgi sahibi olmakla yetinmiyor, dünyanın bir ucundan bile haber alabiliyoruz. Haber almak bir yana dünyanın diğer ucundaki insanlarla görüşebiliyor ve iletişim kurabiliyoruz. Bunun sonucunda yüz yüze iletişim giderek azalıp onun yerini kitle iletişim araçları ile sağlanan teknoloji tabanlı iletişim alıyor. Kitle iletişim araçlarının giderek yaygınlaşması başlıca sorunları da beraberinde getiriyor, bunlardan en önemlisi de tek bir kültürü genele yaymaya çalışmak… Kitle iletişim araçları bunu yaparken de tabi ki tarafsız yapmıyor; belirli din, dil ve ırkları ötekileştirerek insanlarına bilinçaltına yerleştiriyor.

Filmde de gördüğümüz gibi dünyanın neresinde olursa olsun insanlar aynı sıkıntıları yaşıyorlar. Babil’de değinilen birçok konu var. Bunlardan bazıları: Bürokrasinin ulaşılmazlığı, kolluk kuvvetlerinin mekanikliği, uygarlık ve insan arasındaki kopukluk, teknoloji ve iletişimin en üst noktasında sağır bir insanın kendini duyurmak için intiharın eşiğine gelişi, göçmenlere karşı önyargılar, Ortadoğululara karşı önyargılar… Babel, küresel kaygılar dışında ergen sorunlarına ve onların günümüzdeki konumlarına da değinmiş bir film. Japonya’da sağır ve dilsiz kız Chieko, ne babası ile ilişkisinde ne de toplumla ilişkisinde kendini duyumsayamamaktadır. Yaşıtları erkek ve kızların dünyası ise eğlence, uyarıcı ve boşluk doludur. İletişimin doruk noktasına ulaştığı bu ülkede, sesini kimseye duyuramamak ve bu yüzden intihar etmeye kalkmak bence çok etkileyiciydi. Aynı anda Meksika’da düğünden dönen kaçak göçmen kadın yeğeniyle beraber sınırda karşı karşıya kaldıkları büyük krizi atlatmaya çalışmaktadırlar. Kadının göçmen bürosu ile yaşadığı süreç on beş yıllık emeğinin bir anda boşa gitmesine yol açar. Aidiyet sorunun getirdiği bölünmüşlük ve çaresizlik de bu bağlamda filmin değinmiş olduğu konulardan oluyor.
Babel, iletişim kanalları tıkanan, yabancılaşmış bireylerin, ancak yaşadıkları trajedilerle birbirlerine bağlanabildiği gerçeğini de su yüzüne çıkarıyor. Film, insanın her yerde insan oluşunu ve farklı farklı insanların hiç beklenmedik bir zamanda birbirine muhtaç hale gelebileceğini anlatıyor bize.
Babel, sınırların zorlanması, esnemesi, hem olumlu hem olumsuz anlamda aşılması, ortadan kalkması ve kesişmesini güçlü bir sinematografiyle anlatıyor.
‘Herkesin hayatı, herkesten geçer.’ Babil de bunun en güzel örneği…