
kendimi savunduğum konuşmalarda
ima ettiğim ve söz gelimi söylediğim kötü sözlerin
sana sarılmak yanlısı olduğunu bilmeliydin.
sevgilim senin neşen
sevgilim senin hüznün dağlara uzanan ağaçlar gibi
savurdukça insanı
bak cevapsız aramalar ve geç kalınmış tüm anılar
nasıl desem,
karşılanır da geçer,
tamamlanır da geçer.
zira peşini bırakamadığım yoksulluk
kavanozda biriken kiranin çeyreğinin yarısı
zar zor çıktığım merdivenlerden sonra
bugüne değin ulaşamadığım tüm kıyıların
sessiz sonları.
ağlama ben yazdıkça
bazen tutkunun dahi garibanı makuldür.
ve sen tüm yılların ucunda asılı duran çığlığı
duydukça
ayak basmaya çekindiğin ömre girişin kabuldür.
hep bağıran insanların gözlerinde görünen
ve sözlerinden dökülen kara izler
bir ziyan var ki dünyada
üzerine eklenen ve dalgasında boğulunan
hep umutlu sayılan o uzun, o izbe geceler.
neyse her filmin içinde var bir mesaj
devlet halka karşı, halk kendine zarar
böyle sürdükçe kandırmacanın yankısı
bak dallara, topla ellerinle
her şeye rağmen kırmızıdır kiraz.
perdesini çekmeli mi gün ışığının ağladıkça
yoksa senden mi uzuyor böyle güpegündüz şafak
dayanmaksa ve direnmekse büsbütün insan
bir insanım, ağzına kadar seninle dolu.
yanaklarını alıp avuçlarımın içine
tüm bu siyasete, politikaya, devlet adamlarına,
savaşa rağmen
laik bir kadeh gibi akşam üstleri yine çiçek pasajında
uzanırım ellerine
ve bir anlaşılmazlık tutar bizi hıçkırığımızdan
ağrılarımızdan
acılarımızdan
sonra düşman kapıdayken,
tam yazacakken şiirin sonunu,
tekmelenir pencerelerimiz,
söner lambalarımız,
ama tam yazacakken şiirin sonunu
izin verilmeyen tüm sözcüklerle,
bağrımızın en illegal sahaflarına dolduracağız kitapları.
işte yine tam o sırada,
sana sarılacağım,
kitap ve şiir,
silah, asker, polis,
arasındayken dahi.