
Öfke kontrol problemi yaşayan kocasının kendisine yaptığı vahşi işkencelerden bıkıp usanan çaresiz Norma, sonunda her iki çocuğunu da yanına alarak hem kocasını hem de kendisi için artık bir cehenneme tekabül eden evini terk etmeye karar verir. Ancak tam kaçarlarken evinin bahçesinde öfkeli kocası tarafından kıskıvrak yakalanır.Norma bir yandan kendisine yönelen güçlü darbelerden sakınmak, korunmak uğruna insan üstü bir çabayı üstlenmek zorunda kalırken, diğer yandan da o sırada ne yapacağını bilmez bir halde anne ve babasının yanında öylece bekleyen küçük oğluna hemen gidip bir yerlere saklanması konusunda çığlık çığlığa direktifler yağdırır. Bu arada öfkeden tamamen kontrol dışı kalarak iyiden iyiye deliye dönmüş olan adam, karısının kendisini terk etmek istemesinin bedelini ona hunharca, vahşice tecavüz ederek ödetmek ister ve onu evin yatak odasına doğru sanki ağır bir çantayı sürüklüyormuşcasına sürükler.
Norma, öfkeli celladının kendisi için hayata geçirdiği cezasına çaresizce boyun eğerken kolu birden vahşice tecavüze uğradığı yatağın yanına düşer. Tam o esnada kendisine saklanmak için o yatağın altını seçmiş olan Norma’nın küçük oğlu Norman, annesinin elini insanın kanını donduran bir korku ve sessizlikle tutmaya başlar. Oğlunun o yatağın altında olduğunu anlayan ancak o sırada çığlık atmak ve kana susayan ilahlarına kurban olmak dışında başka hiçbir seçeneği bulunmayan Norma’nın yaşadığı o büyük acı, tahammül edilebilmesi son derece zor olan bu sahneyi izleyen bizler için tam bir kabusa döner.
Çok küçük yaşlarından itibaren hayatın hoyrat yüzünü hem ruhunda hem de o savunmasız küçük bedeninde hisseden Norma Bates’in, evlilikleri boyunca kendisine hayatın her alanını özenle zindan etmiş olan kocasının ölümü ile birlikte, artık bir delikanlı olan küçük oğlunu da yanına alarak birlikte yepyeni bir hayata doğru yelken açmalarının serüvenini “Bates Motel” dizisi ile hani doğrusunu söylemek gerekirse yüreğimiz ağzımızda izledik.

Ancak özellikle de Norma’nın problemli, sorunlu oğlu Norman Bates’i tarifi imkansız bir “gerçeklikte” ve “gerginlikte” canlandıran genç İngiliz aktör Freddie Highmore’ı ise daha bir dikkatli ve büyük bir hayranlıkla izledik. Zira başta Breaking Bad’teki efsane performansı ile Bryan Cranston olmak üzere, Pablo Escobar’ı canlandırdığı Narcos’ta küçük çaplı bir tarih yazıcılığına soyunan Wagner Moura ile Game of Thrones’ta oynadıkça büyüyen “küçük dev adam” Peter Dinklage gibi birçok ışıltılı performansa tanıklık eden birisi olarak tüm samimiyetimle itiraf etmem gerekiyor ki, böylesine büyük çaplı bir yeteneğe ilk defa rastlıyorum.
Freddie Highmore, hayat verdiği psikopat Norman Bates karakteri ile çıtayı o kadar yükseğe koyuyor ki, bu ışıltılı gövde gösterisinden sonra benzer rolleri canlandırmak için kamera karşısına geçecek meslektaşlarının da aynı zamanda sırtına kaldırılması oldukça zor olan irice bir yük de bindirmiş oluyor.
Highmore’la birlikte Vera Farmiga ve Max Thieriot’un de başrollerini üstlendiği 5 sezon süren “Bates Motel” görsel festivalini bir şekilde ıskalayıp izleyemeyenler varsa eğer, buradan kendilerine “son çağrı” yapıp bu müthiş işi asla kaçırmamaları gerektiğini söylemek istiyorum. Çünkü gayet iyi biliyorum ki bu türde “Bates Motel” benzeri bir dizi bir daha asla ama asla çekilemeyecek.
