
Şam’da 14 Haziran 1526 tarihinde doğan Takiyüddin-i Rasıd’ın babası Mehmet Maruf Efendi Şam ve Kahire ilim çevrelerince çok iyi tanınan, Şam’da Sibaiye ve Takaviyye medreselerinde müderrislik yapan bir ilim adamıdır. Aile, aslen Türk olup Şam’a hicret etmiştir. Mahalledeki arkadaşları tarafından çok sevilen, annesinin yaptığı salçalı ekmeği evde yiyip dışarıda arkadaşlarının özenmesinden çekinen ve evde yapılan yemekleri sosyal medya hesaplarından paylaşmayan, mahalle maçlarında kesinlikle şahsi oynamayan en kazma arkadaşını bile son 10 dakika maça alıp gönlünü almasını da bilen on numara beş yıldız bir çocuktu. Takiyüddin-i Rasıd, ilk tahsiline babasından dersler alarak başladı; Şam’daki alimlerden klasik İslami ilimleri tahsil etti. Kahire’ye gitti ve hadis, tefsir, fıkıh, matematik, tıp, astronomi gibi ilimleri öğrenerek tahsilini tamamladı. Ardından tekrar Şam’a döndü ve buranın en büyük camisi olan Cami-i Ümeyye’de (Emeviye Camii) hadis dersleri okuttu. Bir süre burada kaldıktan sonra Nablus kadı naibliğine tayin edildi ve aynı zamanda civardaki medreselerde müderrislik yaptı. Buradaki görevini tamamladıktan sonra bir kez daha Kahire’ye gitti ve oradan da babasıyla birlikte ilk defa İstanbul’a geçti. (1552)
İstanbul’da bir süre kalan Takiyüddin-i Rasıd, Rumeli Kazaskeri Molla Abdurrahman Efendi’den mülazım oldu ve daha sonra da Vezir Ali Paşa’ya hocalık yaptı. Kısa sürede İstanbul’un önde gelen alimleriyle tanıştı; Çivizade, Ebussuud, Azmizade, Ali Kuşçu’nun oğlu mehmed gibi dönemin önde gelen ulemasının ilim meclislerine devam etti. Bu esnada kendisine yapılan müderrislik teklifini kabul etmedi. Evli olmamasından dolayı bu teklifi kabul etse 3 sene doğu hizmeti yapması gerekecekti ve terörün olduğu yerlerde müderrislik yapmak pek mantıklı gelmemişti. Üç sene İstanbul’da kaldıktan sonra Mısır’a döndü. Kahire’de Şeyhuniye Medresesi ve Sargıtmışiyye Medresesi’nde müderris olu. Aynı sene Mısır Beylerbeyi Semiz Ali Paşa ile yakınlık kurdu. Paşa’nın sadrazam olması üzerine, onun daveti ve isteğiyle kısa bir süre için ikinci defa İstanbul’a geldi, Edirnekapı’daki Bala Medresesi’ne kırk akça yevmiye ile müderris oldu. Bu esnada Sadrazam Semiz Ali Paşa’nın kütüphanesinden ve özellikle zengin saat koleksiyonundan istifade etti ve saatler üzerine yazacağı eserinin konuları hakkında çalışmalara başladı.
Ailesinin Kahire’de olması ve Ali Paşa’nın da Mısır valiliğine tayin üzerine Mısır’a döndü; burada çeşitli medreselerde müderrislik ve yüz elli akça yevmiye ile kadılık görevlerinde bulundu. Bir ara Mısır kadılığına tayin edilen Çivizade ve Nişancızade’nin naipliklerini üstlendi. Nişancızade’den sonra Mısır kadılığına tayin edilen Kazasker Abdülkerim Efendi’nin ve babası Kutbuddin’İn teşvikiyle matematik ve astronomi sahasında çalışmaya başladı.
Ali Kuşçu’nun torunu olan Kutbuddin, dedesine ait çeşitli rasat aletleriyle, Gıyaseddin Cemşid ve Kadızade Rumi’nin astronomi kitaplarını temin ederek “Aga bunları eskiciye verip maşrapa, leğen, çamaşır teli alacağıma vereyim sana” diyerek Takiyüddin-i’ye verdi ve ona çalışmalarında yardım etti.
Takiyüddin-i Rasıd, kendisini tamamen matematik ve astronomi çalışmalarına verdi; Kahire yakınlarındaki Tenis şehrinde kadı iken, yirmi beş metre derinliğinde bir kuyu kazdırarak kendisine özel rasathane yaptırdı ve sabit yıldızları gündüz gözlemeye çalıştı. Gözlem neticeleri hakkında eserler telif etti.
İstanbul’a 1570’te üçüncü ve son defa geldi; Sultan III. Murad’ın yakınlarından meşhur alim Hoca Sadeddin Efendi’yle yakınlık kurdu ve himayesine girdi. Onun vasıtasıyla Sultan III. Murad, Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa ve dönemin ileri gelen alimleriyle tanışam fırsatı buldu. Muhtemelen devlet kademelerinde görev aldı. Bu arada Vedat eden Müneccimbaşı Mustafa bin Ali el-Mukavvit yerine müneccimbaşı tayin edildi. (1571)
Astronomi ve matematik sahasında yaptığı bazı çalışmaları Hoca Sadeddin Efendi’ye takdim ederek onun dikkatini bu çalışmalara çekti. Çalışmalarının temel kaynaklarından birisi olan Uluğ Bey Zici’nin astronomik hesaplara kafi gelmediğini, birçok hatalarının bulunduğunu ifade etti. Zicin yeni gözlemlerle tashih edilmesi gerektiğini ve yeni astronomik gözlemlerin yapılması lazım geldiğini bunun için de yeni bir rasathanenin kurulması gerektiğini Hoca Sadeddin Efendi’ye ifade etti. Bu düşüncesini bir arzuhalle Sokullu Mehmet Paşa’ ve Sultan III. Murad’a iletti. Padişah, masrafları tamamen devlet tarafından karşılanmak üzere Darü’r-rasadi’l-cedid adıyla yeni bir rasathanenin kurulması için izin verdi; Tophane sırtlarında rasathanenin inşaatına başlandı. (1575) Ancak Takiyüddin-i Rasıd, Galata Kulesi’nden gözlemlerine ve çalışmalarına devam etti. Rasathane binasının kısmen tamamlanmasından sonra gözlemlerini rasathane binasından sürdürdü. (1577) Rasathane için bir taraftan klasik gözlem araçlarını temin ederken bir taraftan da iyi bir kütüphane kurmak üzere kitap toplamaya başladı. #TakiyüddinİçinKitap hastagiyle kitapların toplanmasını hızlandırdı. Bu arada bazı gözlem araçlarını da kendisi icat edip geliştirdi.

İlk olarak Uluğ Bey Zici’nin tashihi çalışmalarına başladı. Sekizi rasıd (gözlemci) dördü katip ve diğer dördü de yardımcı olarak vazife yapan on altı kişilik bir astronom grubuyla çalışamara başladı. Bu gruba ARMAGE-DON-U TAKVİYEE adını verdi. Ancak çok geçmeden buradaki bilimsel çalışmalar kendilerinin dışında kalan bazı kısır siyasi çekişmelerin içine çekilerek kesintiye uğratıldı. Hoca Sadeddin Efendi’nin siyasi muhalifleri, onu yıpratmak maksadıyla rasathanenin uğursuz olduğunu, nitekim İstanbul’daki veba salgınının rasathane yüzünden başladığı ve rasat yapılan her beldede afet olduğu dedikodusunu yayarak, padişah nezdinde etkili olmaya çalıştılar. Özellikle Kadızade Ahmet Şemseddin Efendi tarafından yürütülen rasathane karşıtı çalışmalar amacına ulaştı ve rasathane padişahın onay vermesiyle 22 Ocak 1980’de Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından tamamen yıkıldı. Yıkıma gelen belediye ekiplerinin önünde 16 kişilik ARMAGEDON grubuyla dirense de gruptan birinin “abi yapmayalım Osmanlı sonuçta, siksen iktidardan düşmezler” lafıyla kendine gelip yıkım ekiplerine yardım etti.
Bu durum karşısında son derece büyük bir hayal kırılığına uğradığı tahmin edilen Takiyüddin-i Rasıd, rasathanenin yıkılmasının ardından üzgün bir şekilde evine kapandı, ömrünün son yıllarını sıkıntı ve üzüntü içinde geçirdi. Çalışmalarına ölünceye kadar burada devam etti. 18 Şubat 1585 tarihinde vefat eden Takiyüddin-i Rasıd’ın kabri Beşiktaş’ta Yahya Efendi Dergah’ı hazinesindedir.
Takiyüddin’in Astronomi alanındaki bazı katkıları şu şekilde sıralanabilir;
- Yeni gözlem araçları icat etti ve mükemmel astronomi gözlemleri yaptı. Hayatı boyunca yaptığı çalışmalarla güneş parametreleri hesabında yeni bir yöntem uyguladı.
- Brahe gibi sabit yıldızların boylamlarının tespitinde Ay yerine Venüs gezegenini kullandı. (Bugün Merkür ile Venüs’ü yakınlaşmasıyla birbirimize aşık oluyorsak ve yine bu etkileşimden dolayı ayrılıyorsak büyün aşkların katili sendin be Takiyüddin-i)
- Astronomik çalışmalarda Osmanlı’da kullanılan 60’lık sistemin yerine ondalık sistemi kuran ve geliştiren ilk Türk bilim insanıdır. Bugün İddaa bayine gidip 4,89 ganin veren kuponu “ulan 10 misli yapayım da 48,9 TL alayım” diye kolayca hesaplayabiliyorsak onun sayesindedir. Ayrıca bu ülkede yaşayan ve hayatlarının gidişatını belirleyen o kritik ÖSS-ÖYS-LGS ya da herhangi bir SS ile biten sınavlarda çoğu gencin korkulu rüyası olan Trigonometri’yi ilk defa tatbik etmesi ona edilen duaların fazlalığını arttırmıştır diye düşünüyorum. Ayrıca üzerine çeşitli kelime esprileri, kafiyeleri espriler yaptığımız Sinüs, Kosinüs, Tanjant ve Kotanjant tanımlarını vermiş, bunları matematiksel olarak ispatlamış, matematik 2 sınavında bu sorularla karşılaştığımızda boş bırakıp “zamanım kalırsa bunlara bakarım” dememizi sağlamış, bu tanımlamalarla ilgili cetveller icad edip bunları astronomi alanında kullanmış ve yine boş bıraktığımız çember ve daire sorularında bu tanımları uygulamış, yayların ölçülebilmesini sağlamıştır.
- Delos probleminin üç çözüm yolu üzerinde durdu. Mekanik saatler üzerinde durup, dakika taksimatından söz etti ve entel arkadaşlarımızın, Retro sevdalılarımızın gri ve altın sarısı Casio saatleriyle tarz yapmalarını sağladı. Aynı zamanda saati gözlemlerinde bir astronomi aracı olarak kullandı.
- Her coğrafya sınavında çıkan hatta genel kültür ve genel yetenek sınavlarının vazgeçilmez sorularından biri olan Ekliptik ve ekvator arasındaki 23 27’lik açıyı, 1 dakika 40 saniye farkla 23 28′ 40” bularak gerçeğe en yakın dereceyi hesapladı.
- Sayısalcı kardeşlerimizin sevdiği ve genelde soru kaçırmadığı bölümlerden biri olan Optik alanında da çok değerli çalışmalara imza attı. Işık görme, ışığın görmeye olan etkisi ve ışıkla renk arasındaki ilişki, ışığın farklı ayna türlerinde uğradığı değişimler, yansıma kanunun deneysel olarak kanıtlaması ve kırılmadır.
- Padişaha sunulan etler eşit pişirilsin diye buhar türbininden bugün her keseye hitap eden dana etinden martı etine kadar özellikle öğrencilerin karınlarının doymasını sağlayan “döner ayran 1 TL” promosyonunun yapılmasını sağlayan döner makinesini icat etti. Bu icat Almanlar ve İngilizler tarafından aynı çalışma prensibiyle kullanılmaya ve geliştirilmeye başlandı ve belki de onların sanayi devrimi yapmasını sağladı. Buhar makinesi, Avrupa’da sanayi devrimini hızlandırdı. Fabrikaların verimi ve ürün kalitesi arttık. Kuru fasulyenin daha hızlı ve lezzetli pişmesini sağlayan aynı zamanda patlamasıyla bütün mutfağın kuru fasülye olduğu ve annemizin ağlaya ağlaya temizlemesine sebep olan düdüklü tencerenin icadına sebep oldu. Buharlı tren ve gemiler ulaşımını yaygınlaştırdı. Almanlara dünyanın parasını verip onlardan trenleri almamızı sağladı.
Belki de futbolda bizden daha iyi olmalarının sebebi Takiyüddin’in buhar türbinini sadece döner pişirmek için icat etmesi bile olabilirdi…