
bir ki,bir iki üç…
bir kağıda bir çöp adam çizmiş, adını “sen” koymuştum. çöpten elleri vardı adamın, yanındaki kadına uzanan. o kadının adı “ben” idi. el ele tutuşmuşlardı. kıvırcık uzun saçlı bir kadındı. adamın ise kirpi gibi dikti saçları. ikisinin de ağzını gülen şekilde çizmiştim. gülümsüyorlardı. çöpten adamım ile kadınım.
“daha önce boğuldun mu hiç sen ?” diye sordu kadın.
“hiç.” dedi adam. üstelik bilmiyordu da boğulmak neydi.
“peki ya titrer mi ellerin ?”
“sadece üşüdüğüm zaman.” dedi adam.
oysa karşısında defalarca boğulmuş, soluksuz kalmış, hatta son nefesini verecek halde bir kadın vardı. üstüne üstlük o kadar soğuktu ki mevsim, sürekli üşür ve oldukça fazla titrerdi. “bir insanın yabancısı olduğu birine, senelerdir onunlaymış gibi bir yakınlık duyması nasıl olağan olabilir ki ?” diye sordu adam.
“yıllar, her ruh üzerinde izler bırakır. bu izleri, bir mağara duvarında ki şekilleri yorumlayan arkeologlar gibi yorumlayacak biri çıkarır hayat, kimilerimizin karşısına. şayet ruhunda iyi veya kötü izleri yorumlayacak ve tarihini değiştirmeden seni geçmişinle kabullenecek biri girerse hayatına, o zaman anlarsın ki; yakınlık için zamandan ziyade, anlamaya ve anlaşılmaya ihtiyaç duyar insan.” dedi kadın.
bilmelisiniz ki sizi anlamış insanları asla unutmazsınız. unutulmamak için daha çok anlamaya çalışmalısınız. her insanın anlatacakları vardır ve onu anlayacak birine ihtiyacı. asıl yalnızlıklarımızın sebebi anlaşılmamaktadır aslında.
biraz daha uzatıyorum şimdi adamın kollarını. sarsın istiyorum çöpten kadınımı. buna ihtiyacı var çünkü. biraz olsun geçer belki titremesi. biraz daha uzatıyorum şimdi kadının saçlarını. saçlarında uzun uzun dolansın diye adamın parmakları. geniş omuzlar yapıyorum ki adama, rahatça yaslasın kadın başını. tanrı zaten bunun için daha iri yaratmadı mı erkek ırkını ? kocaman bir yürek yapıyorum kadına. daha çok inansın diye duyguların gücüne. korkmasın artık hiçbir şeyden ve içindeki gücün farkına varsın diye. tanrı zaten bunun için doğum mucizesini kadın ırkına vermedi mi ? bağlanmış bir adam ve bağlanıldıkça özgürleşen bir kadın çiziyorum buraya. aşık bir adam ve aşkın gücüne inanan bir kadın var bembeyaz sayfanın üzerinde şimdi. inadına kalemimi bastıra bastıra çiziyorum. olur da silerse bir gün bir başkası, izleri kalsın istiyorum. koca bir sevda yaratıyorum bir sayfa ve kurşun kalemimle.
“korkuyorum.” diyor çöp adamım.
“kapıldığım his o kadar güçlü ki, boğuluyor gibiyim.”
korkuyor çünkü daha önce bir kadının derinlerinde nefessiz kalmamış. daha önce çöp kadınım kadar güçlü bir kadına denk gelmemiş. korkusunu hafifletmek için, içindeki şefkati dışa vuracak gözler çiziyorum çöpten kadınıma.
“bana bak,gözlerimin içine. korkularına ilaç olacak sevgiyi bulacaksın orada.” diyor kadın. eğer bir kadını bakışlarından anlayabiliyorsanız bilin ki o kadın size şefkat duymaktadır.
çocuk saflığını kadına veriyorum, çocuk hayallerini adama. şarkının sözlerini kadına veriyorum,notalarını adama. güveni kadına veriyorum, sadakati adama. eşitliyorum her şeyi. en sevdikleri kokuları birbirlerinin bedenine koyuyorum. yan yana olsa bile birbirine özlem duyan iki beden var ediyorum şimdi…
şimdi arkama yaslanıp, bu eşsiz çizgi filmin tadını çıkarmanın zamanı. bu sevda, bu uyum,bu büyüyü uzaktan izlemenin vakti. tanrı da böyle büyük sevdaları yaratıp uzaktan izlemenin tadını çıkarıyor mudur ki?
bir ki, bir iki üç…