Detaylar Goreng: The Platform

Yazan: Furkan Halil Kurtkan

The Platform, Galder Gaztelu-Urrutia’nın bağıra bağıra yaptığı bir sınıf ve kapitalizm eleştirisi. Filme müthiş bir umutsuzluk ve karamsarlık hakim. Karakterler fazlasıyla ‘insan’ ve bundan dolayı yapmam dedikleri her şeyi yaparak karanlık bir belirsizliğe doğru sürükleniyorlar. 

Biraz farklı bir hapishanede geçen The Platform, geçtiğimiz günlerde Neflix’te yayınlandı. Filmde, her katta ikişer kişi, ortasında delik olan hücrelerde kalıyor. Her katılımcı yanına istediği bir nesne almakta özgür. Kimsenin Platform’da kaç kat olduğuyla ilgili bir fikri yok. Her gün sıfırıncı katta yemek hazırlanıyor ve hücrelerdeki deliklerden hücrelerde birkaç dakika dura dura aşağıya doğru iniyor. Aslında herkese yetecek kadar yemek var fakat mahkumların her ay kaldıkları kat değiştiği için bir açgözlülük mevcut çünkü alt katlara hiç yemek kalmıyor. Film şu cümleyle başlıyor: “İnsanlar üç gruba ayrılır: yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler…”

-spoiler içerir

Kahramanımız Goreng, gözünü açtığında yaşlı Trimagasi ile birlikte 48. katta olduğunu görür. Trimagasi uzun süredir buradadır ve Platform’a hakimdir. Goreng ise henüz yenidir ve Platform’a hür iradesiyle, hemen hemen her orta sınıf insanın amacı olan sigarayı bırakma, Don Kişot okuma ve diploma alma sebebiyle katılmış bir sıradandır. Goreng’in meraklı bazı sorularına isteksizce cevap veren Trimagasi en sonunda, “konuşmak beni tüketiyor, özellikle aldığımdan çok bilgi veriyorsam…” diyerek konuşmayı kestirip atıyor. Bir önceki ay çok daha aşağılarda olduğu için şu an bulunduğu 48. kattan gayet memnun olan Trimagasi, tipik bir orta sınıf olarak alt kattakileri üzerlerine işeyecek kadar hor görüp, üst kattakilere ise bütün bu sistemden sorumlu olduklarını düşündüğü için büyük bir nefret besliyor. 

Herkesin bir nesne hakkı olduğunu yazının başında belirtmiştik, Goreng’in yanında getirdiği nesne, Cervantes’in yazdığı Don Kişot isimli kitap. Fakat Trimagasi’nin getirdiği nesneyi ortalıkta göremiyoruz. Goreng dayanamayıp yanında ne getirdiğini soruyor, Trimagasi ise bir hikayeden bahsediyor: “Bir gün televizyon izlerken bir reklam gördüm. Reklamda konuşan sakallı bir adam ve arkasında birkaç ev hanımı vardı. Adam tuğlayı bile kesen bir bıçak satıyordu. Ben de bu bıçağı aldım. Bir sonraki gün yine aynı reklamcı, yine aynı ev hanımlarıyla bu sefer tuğlayı kestikten sonra körelmeyen bir bıçak satıyorlardı. Detaylar Goreng, detaylar beni delirtti. Ben de sinirlenip televizyonu pencereden dışarı fırlattım, alttan geçen bir mültecinin üzerine düştü ve mülteci öldü. İki şansım vardı, ya deliler hastanesi, ya Platform. Ben de buraya geldim. Toplamda 1 yıl kalacağım ama bana sana vadettikleri gibi bir diploma vadetmediler.” Trimagasi yanına tuğlayı kesen o bıçağı almıştır. Olayların ciddiyetinin hala farkında olmayan Goreng, alt katlara yemek ulaşması için alt kattakileri az yemeye davet ederken Trimagasi alt kattakilerin üzerine işer ve şöyle der: “Aşağıdakiler, aşağıdadır Goreng.”

Üst kattan alt katlara doğru inen yemek basit, bir o kadar da sağlam bir sınıf eleştirisi. Kapitalist sistemde, sana sunulan tüm armağanların senden üst kattakilerin kullandıkları ya da kullanmayı istemedikleri şeyler olduğunu yüzümüze sertçe çarpıyor. 

Bir gün üst katlardan biri aşağıya düşüyor. Tam anlamıyla bir orta sınıf olan ihtiyar Trimagasi, bu durumu şöyle yorumluyor: “Yukarıdaki katlarda istediğin kadar yiyebilirsin, bu yüzden beklentin kalmaz ve düşünecek çok şeyin olur.” Her orta sınıf gibi, aslında ortada olmaktan çok memnundur Trimagasi, elbette karnı doyduğu sürece. Ertesi gün bir kadın iner yemek masası üzerinden. Bu kadın, Platform’da çocuğunu arıyan bir annedir. Bir ay bu şekilde geçer ve diğer ay 172. kattadırlar. Goreng, bağlı olarak uyanır. Yemeğin aşağı katlara ulaşmayacağını bilen tecrübeli Trimagasi onu bağlamıştır. Açlıktan zihni bulanmaya başladığında Goreng’i yavaş yavaş kesip yemeyi planlar. Tam Goreng’i kesmeye başladığında kızını arayan kadın yemek masasından aşağı iner ve Trimagasi’yi yaralar. Daha sonra Goreng’i çözüp bıçağı eline verir, Goreng büyük bir hınçla Trimagasi’yi öldürür. Orta sınıfa hoş geldin Goreng! 

Bir sonraki ay 33. katta uyanır Goreng, yanında onu Platform’a girerken mülakata alan Imoguri ile birlikte. Kadının yanına aldığı nesnesi ise köpeğidir. Eşitlikçi bir kadın olduğundan dolayı, alt kattakilere de yemek kalsın diye bir gün kendisi yemek yer, bir gün köpeğine yedirir.  Goreng daha önce yönetimde görev alan o kadından Platform’da toplam 200 kat olduğunu öğrenir. Geçen ay kaldığı 172. kata bile yemek inmediğini bilen Goreng yemeklerin az olduğunu söyler fakat Imoguri: “herkes ihtiyacı kadar yemek yeseydi en altlara kadar inerdi.” der. İdealist bir kadın olan Imoguri, kanser hastası olduğunu, belli bir süre sonra öleceğini, spontane bir dayanışma için buraya geldiğini söyler. Fakat Goreng, Trimagasi’leşmiştir artık: “Değişim asla spontane değildir hanımefendi.”

Her gün yalnızca kendi hakkını yiyen ve herkesin böyle yapmasını isteyen Imoguri, bir alt kattakileri yeteri kadar yemeleri için bıkmadan ikna etmeye çalışır. Fakat alt kattakiler buna kulak asmaz. 15 gün kibarca ikna etmeye çalışan Imoguri’yi sürekli tersleyen alt kattakiler en sonunda Goreng’i sinirlendirir. Goreng eğer Imoguri’nin dediklerini yapmazlarsa yemeklerine sıçacağını söyler, alt kattakiler böylece ikna olur. İdealist Imoguri üst kattakileri de ikna etmeleri gerektiğini söylerken Goreng sözünü keser: “Bu imkansız. Çünkü yukarı doğru sıçamam.”

Bir sonraki ay 202. katta uyanırlar. Imoguri kendini asmıştır. Günler geçer, Goreng kitabını yemeye başlar Imoguri’yi yememek için. Bir sonraki ay 6. katta uyanır. Yanında Baharat isimli biriyle birlikte. Baharat kendini, 1. kata çıkarsa kurtulacağına inandırmıştır. Hedef olarak birinci katı belirlemiştir fakat bu hedefin gerçekçi bir hedef olmadığını yaşadığı bir olayla anlar. Akışı değiştirmek için yemek platformunun üzerinde en aşağıya kadar inip herkesin yemek yemesini sağlamaya karar verirler. Yönetime mesaj için Panna Cotta isimli bir adet ufak pasta bırakacaklardır. Çeşitli zorluklara rağmen 333. kata kadar gelirler. Bu katta bir çocuk vardır, çocuğa yardım etmek için yemek düzeneğinden indiklerinde yemek düzeneği hareket eder, ellerinde Panna Cotta ile kalakalırlar. Çocuk açtır. Yönetime mesajları olan Panna Cotta’yı çocuğa verirler. 6. katın zenginliğini bırakıp 333. kata düşmüşlerdir. Bir sonraki gün yemek düzeneği geldiğinde tekrar boş gelir. Aslında hiçbir şey değişmemiştir. Daha sonra çocuk yemek düzeneği ile birlikte yukarı çıkmaya başlar. Ve şu sözler duyulur: “Ahlaksız yüce bir adam ahlaksızlığın harika bir örneği ve cimri bir zengin de sadece dilenci olacaktır. Çünkü serveti elinde tutan kişi elinde tuttuğu için mutlu olmaz, harcadığı için olur. İstediği gibi harcadığı için değil, nasıl harcayacağını iyi bildiği için…”

Yerin dibinde yemek düzeneğinden iner Goreng. Kız çocuğu ise birinci kata doğru yükselmeye başlamıştır. Bu sekans bana bir çeşit kurban ediliş olarak görüldü fakat filmin tamamına bakıldığında böyle bir şey olmadığı açıkça ortada. Collider’ın yaptığı röportajda yönetmen Galder Gaztelu Urrutia’ya filmin sonunda gerçekleşenlerden sonra ne olduğu, mesajın ulaşıp ulaşmadığı sorulduğunda yönetmen, “Bunu topluma sormalısınız. Bu hepimize bağlı. Bu gezegene ayak basan en acınılası varlıklar olarak kalmak isteyip istemediğimize bağlı.” diyor. Yönetimin amacının ne olduğu sorusuna ise “Bu büyük bir mesele. Önemli olan her birimizin elimizdekilerle ne yaptığı. Bu bizim bulunduğumuz seviyede olur. Elbette adaletsizliği protesto etmeli ve bildirmeliyiz. Kendimizi korumaya devam edecek miyiz? Böylece başkaları yanlış yaptığında yapmamız gereken şeyi yapmaz mıyız? Daha önce söylediğim gibi bu bir toplumsal özeleştiri. Kimseye ne yapacağını söyleme konusunda yetkili değilim. Film yalnızca açığa çıkarmayı amaçlıyor, doktrinleştirmeyi ya da ders vermeyi değil. Elbette yapması gereken şeyleri yapanlar var, ama çoğumuz günü bahanelerle geçiriyoruz.” sözleriyle yanıt veriyor. “Çocuk gerçekten o kadının çocuğu muydu?” sorusuna ise yönetmen: “Bu sorunun cevabını biliyorum, ama açıklamayacağım.”

Next Post

Adalet Cimcoz ve Maya'sı

Çar Nis 1 , 2020
Yeşilçam Sinemasında ‘nayır, nolamaz’ , ‘nen var kuzum’ , ağlıığciiim’ gibi büyük ustaların ağızlarından duyduğumuz meşhur sesin sahibi, dublaj kraliçesi, gazeteci, çevirmen ve Türkiye’nin ilklerinden sanat galerisi sahibi Adalet Cimcoz. Nam-ı diğer Ada. Çevresinin Ada diye hitap ettiği Adalet Cimcoz, 1910’da Çanakkale’ de dünyaya geldi. Dublaj sanatçısı abisi Ferdi Tayfur […]

ÖNE ÇIKANLAR