Yazdım seni defterime, satırlarımın en ucra köşelerine bilemedin
Bir yaprak kımıldasa ürktü içimdeki sen, bilemedin
Bilemedin olta attığım her denizde seni aradım
Ve her denizin yolu sana çıktı, bilemedim
İskele uğultuları, yükselen yağmurlar
Bir kadın çekiştiredurur bebesini, bilemez
Bilemez şimdi koşmayacaksa bir daha hiç koşmayacak
Ve bilemez yağmuru bir daha, bir daha nefesine mahkum etmezse bilemez
Bilmeyeceksin soluklarımı, hissetmeyeceksin ciğerlerinde oluk oluk
Dokunmayacak ellerin, ruhumu hapsettiğin bedenime
Bilmeyecekler düğüm düğüm ettiğim seni
Çözüp baştan sevdiğimi, her defasında
Ve sana şiirler yazdım, bilemeyeceksin
Kusurlu parmaklarım adını haykırır da durur, sen duyamayacaksın
Dokunduğum her sayfada seni hissedeceğim, sen hissedemeyeceksin
Kımıldamayacak yaprak, üşümeyeceksin
Bilemeyeceksin utanarak, korkarak
Sevip sevip düğümlediğimi her defasında…
kentsizlik
Pahalı kentlerin kıyısındaydım, duraksadım. Gözlerimi ıskaladı bir parça umut. Kanalizasyon borularına bakışlarımı bırakırken başım hep çatıya ulaşır gibiydi, duraksadım. Çekiştirdi kaşlarım gözlerimi. Bak dedi, başın da gözlerin de yanlış yönde. Dümdüz bakacaksın dedi. Kaşlarım burnuma eğildi ve şöyle dedi “Bu duyduğun terkedilmiş kent kokusu, ait değilsin” Dümdüz baktım. Oysa takılıp düşmemek için bakışlarım hep ıslak kaldırım taşlarını izlerdi. Dümdüz baktım. Bu pahalı kentin kıyısından yürüyüşümün ilk anı değildi. Çok defa geçmiştim belki de. Yine de güvenemememdendi bakışlarımın ayaklarıma çekilmesi. Bir adam gördüm ve ayaklarımı kestim. Yok oldular, göremedim. Dümdüz baktım. Duraksadım. Adam beni gördü, ellerimden tuttu, avuç içimden. Bu kenti sevdim. Ayaklarımı kaybettim ama önemi yoktu, bu kenti sevmiştim. Elleri yönüm oldu, korkmadım. Sonra ellerimi kesti elleri, avuç içlerimi. Kaybettim ellerimi ellerinde, duraksadım. Kaşlarım burnuma eğildi ve şöyle dedi “Bu duyduğun terkedilmiş kent kokusu, ilk değildi son da olmayacak. Buraya ait değilsin.” Kollarım gövdeme ulaştı ve dümdüz baktım. Ben artık dümdüz bakıyorum.
itilgenlik
Ardı ardına gelen ayak seslerinden kaçılmıyor. Patırdılar sarmışsa çevreni, yapraklar es geçiyor. Dökmüyor sonbaharını en güzel ayında. Her an bir sinek takılabilir kirpiklerine ve Medusa’nın saçları gibi canın yanabilir. Sahi güzel bir sonbaharı yapraklar mı belirlerdi? Güzel kızlar hep cinayet mi işlerdi? Tanrı güzel ya da çirkini ayırt etmiyor olsa gerek. Bir zaman sonra gereksizleşiyor gerek duyulanlar. Yapraklar hayatının kenarından düşüyor, teğet geçiyor. Sanırım görünmez oluyorum. Tırnaklarım duvara çarptığında farkettim ve bir kedi ayak aramdan dolanıp yoluna devam ettiğinde. Ama bunu size söylemeyeceğim.