Eskimeyen Teselli: İnanç

Yazan: Furkan Halil Kurtkan

Korku; bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü, kötülük gelme ihtimali, tehlike.
İnanç; bir düşünceye gönülden bağlı bulunma / inanılan şey, görüş öğreti.

İnsan, temel olarak iki içgüdüyle doğar; karnını doyurmak ve korku. İlk insandan bu yana, bu iki içgüdü ve bunların ‘gündelik’ uzantılarının kişiliğimize ve çevremize etkisiyle yaşam denen yüksek tepeden aşağıya doğru yuvarlanırız. Bu iki içgüdü ve onların gündelik etkileri içimize öyle işlenmiştir ki, aldığımız yaralardan onları sorumlu tutarız, yaşam denen yüksek tepeden düşerken bile.

Bu yazı boyunca karnını doyurmak içgüdüsüyle pek ilgilenmeyeceğiz. Avcı toplayıcı dönemde mağara duvarlarına resimler çizmeden önce geyik peşinde koşmamızda da, modern çağda sevdiğimiz bir yönetmenin sanat filmlerine kaynak yaratmak için o pop filmi çekmesinde de “önce bir doyalım da” içgüdüsü yatar. Yani insana dair her şey, insan doyduktan sonra başlar.

Bir diğer içgüdü korkuyu ise maalesef bu kadar kolay anlayamıyoruz. Başına gelen sonuçlarla ilgili sebep arayışının insanı ittiği, belediye tarafından bariyer yapılmamış o çok virajlı yol, dönemde hüküm süren otorite için oldukça tehlikeli bir yoldur. Çünkü başa gelen herhangi bir olay ile ilgili sebep aramak, sonucun beşeri ile birebir ilgili olduğunun, şartlar değiştiğinde sonucun da değişebileceğinin, bunun bir ilahi güç tarafından üzerimize uygulanan bir kader olmadığının, hatta ve hatta çoğunun insan tercihlerinin tezahürü olduğunun kapısını aralar. Haliyle bu da ‘yanlış kararlar da alabilen’ otoritenin sorgulanmasına, hatta ve hatta alaşağı edilmesine sebebiyet verebilir. Refleksleri oldukça iyi olan otoritenin otorite kalmaya devam edebilmesi için bu döngüyü kırması gerekir. Binlerce yıldır elindeki masalsı balyoz ise bellidir; Korku.

Yıldırımdan, depremden, işsiz kalmaktan, selden, ateşten, dışarıdaki güçlerden ya da aslandan fark etmez, otorite sizi bir şekilde korkutur. Herkesi aynı şekilde korkutmak elbette mümkün değildir fakat çoğunluğun aynı şekilde korkması ve korkutulduktan sonra aynı şekilde hareket etmesi otorite için ölümcül öneme sahiptir. Ancak buğdayın keşfiyle yerleşik düzene geçtikten sonra çoğunluğun aynı şekilde korkmadığı acı bir şekilde ortaya çıkar. Birini harekete geçiren korku, diğerini bulduğu ilk mağaranın içerisinde tehlikenin geçmesini beklemeye itiyordur. Otorite çok iyi bildiği bir şey vardır, bir topluluğun bir arada kalması ve sömürünün devam etmesi için, topluluğun hakiki olmayan halatlarla ortak bir paydaya bağlanması, aynı şeyden, aynı şekilde korkmaları gerekmektedir. Bu da otoriteyi daha soyut bir icada iter; inanç.

Korku, icat edilen inanç ile birleşip sebep arama iradenizi etkiler. Elbette sebep aramaya devam edersiniz, fakat korku ve inançla beslenen gündelik siyaset bu iradenizi size hissettirmeden büyük bir baskı altına alır. Selin deniz tanrısını kızdırdığınız için ya da bundan yüzyıllar sonra depremin zina yapıldığından dolayı olduğunu düşünmeye başlarsınız. Sonuçlar hala kesindir, yerli yerinde duruyordur, aslında düşünmekte de “özgürsünüzdür” fakat ne düşündüğünüzü otoritenin sizi bir arada tutmak için güttüğü siyaset belirler.

Her çağda bu çarka bireysel saldırılar olur, ama bireysel olarak bu çarkı kırmak imkansızdır. Çünkü biz otoriteyi yıkmak için planlar yaparken, otorite de hayatta kalmak için planlar yapmaktadır ve daha önce de söylediğim gibi biz insan reflekslerine sahipken, otorite insanüstü müthiş refleksleri sayesinde her şeye bizden çok çok hızlı uyum sağlar. Çarka topluca bir saldırı yapmak ise bundan da imkansızdır.  Çünkü hakiki olmayan halatlarla bağlı olduğumuz ortak paydaya yüzyıllardır bağlı olduğumuz için, hakiki olmayan halatları görmeye başlamışızdır ve herkesin gördüğü halüsinasyon, halüsinasyon değildir. E tabi bir de şimdi kim uğraşacaktır.

Sıkıştığımız bu noktadan bizi topluca çıkarabilecek bir süperkahramanın olmadığı aşikar. Çünkü maalesef ki süperkahramanlar Hollywood’ta ve kameranın henüz icat olmadığı eski çağlarda kaldı. Kaldı ki sıkıştığımız bu noktadan çıkmak isteyenlerin çoğunlukta olmadığı da ortada, çünkü sıkışmış olsak da sıkıştığımız yer çok konforlu. Bu noktada bizim yüzümüzden olan hiçbir şey yok. Başımıza gelen kötülüklerin hepsi ilahi bir güç sayesinde ya da tamamen şanssızlık. Bir Ice Americano olabilir miyim?

Temeli hakikate dayanmayan inanç fikrini bu kadar eleştirdikten sonra, birazdan aşağıya yazılacaklar sizi ne kadar etkiler bilememekle birlikte;

siz inanmayın bir gün değişir elbet
güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü
çünki ben okumuştum muydu neydi
bir yerlerde tanrılara kadın satıldığını
ah canım aristophones

Arkadaş Zekai Özger

Next Post

Mr. Robot; Sanal Dünya’da Fight Club!

Cts Ağu 1 , 2020
Dikkat: Bu yazı fena halde spoiler içerdiği için diziyi izleyecek olanlar değil, izlemiş olanlar okusun lütfen. Zihninde tasarlayıp imal ettiği babasını, tahammül sınırlarını zorlayan bazı dramatik sebepler yüzünden sahibi olduğu gerçek babasının yerine ikame ederek ( ya da bunu yapmaya mecbur kalarak ) var olan müthiş teknolojik yeteneklerini Mr. Robot […]