
Yazarların yaratıcılık düşüncelerindeki düşlerini nasıl açıkladıklarının sorusunu karşımıza çıkarıyor.
Düşlerin bir anlamı olduğu, yorumlanabileceği halinin olmasının uzağındadır Freud.
Bilim ve eğitimli insanların çoğunluğu bir düş yorumlama görevi karşısında gülerler
Düşün anlamını doyurulmuş bir istek olarak açıklıyor.
Çünkü insanoğlu bunu çok eski zamanlardan beri her türlü yasaklanmış yola başvurarak umutsuzca açığa çıkarmaya çalışmıştır.
Ama düşlerin gelecekle ilişkisi olduğu tümüyle yadsınamaz.
Çünkü yorumlamada düşün kendisini ona düş gösterenin gerçekleşmişi olan temsil edilen bir isteğinden öteye nasıl geçebilir?
Freud’un, edebiyat eseri üzerine yayımlanmış en kapsamlı roman çözümlemesi;
Wilhelm Jensen -Gradiva‘dan bahsediyorum.
‘Bastırılmış durumlarda insan aklının bastırılmış olandan gelen herhangi bir yaklaşıma ve ben denli duyarlı olduğuna (ego) ve bastırılmış olanın bastırıcı gücün arkasından doğması ve onun aracılığıyla etkili olması için önemsiz benzerliklerin bile nasıl yeterli olduğunu görmek mümkündür’ ifadesinde ;
Bastırılmış olan, varsayım haline döndüğünde bastırıcı gücün kendisinden ortaya çıktığını bilir gibidir anlamını kattığını görüyoruz.
‘Çok iyi bildiğimiz gibi dış dünyada rastlantı olarak adlandırdığımız şey yasalara ayrıştırılabilir’
onun bu konuda ki en kısa cümlesi olabilir.
Böylesine belirgin bir biçimde inandırıcı olmayan nedenlerle planlanmış sayılan bu kapsamda kahramanımızın kişilik ve davranışa daha yakından bakalım istedim.
Önemli unsurumuz dil.
Çünkü dilin çekiciliği ve düşüncelerinin yaratıcılığı ona duyduğumuz güven ve kahramanına karşı duyumsamaya hazır olduğumuz bir sempatiyi bize ödül sunar.
Son derece canlı bir imgelem aşılar ve uyanıklık ile yaşam arasında ki farkı açıklama kargaşasını netlik derecesinde gözler önüne sürer.
Eğer yasamyöyküsel bir inceleme kahramanının zihinsel yaşamanına ilişkin bir kavrayışa ulaşmaya gerçekten niyetliyse kibarlık ve erdem iddiasının bir sonucu olarak yaşamöykülerinin çoğunluğunda olduğu gibi, sanatçı ya da bir dişi güzelliğin anlatımına karşı koyan,
gelenekçi ifade kavramı adını alabilecek kusurlu yapıların açıklanmasını isteyecek belirginlikte ki görüş tutumlarının varsayımlarıdır.
Bu neticede:
Sanatçı ve nevrotik düşünceler ise onun kralcı zihniyet anlayışından kaide görmüş kabul gereksinimlerinden gerisine düşemez ve karşı düşünceye geçemez niteliğindedir.
Gradiva romanındaki karakterlerin ne ve hangi yöntemlerle oluşabildiğinin -merakından yanı sıra okuyuca merakını da açıklamaktan hoşnutlukta.
1899 -99 yıllarında yazdığı Düşlerin Yorumu adlı eserindeki açıklamalardan farklı olarak eleştirilerini okumaktan mutluluk duymamak mümkün olmuyor.
Sanat ve Edebiyat’tan çok önce oluşu düş yorulmaları hakkında yaptığı açıklamaları bizlere değerli kılmış oluyor.
Tüm bunlara istinaden kariyeri sinir sistemleri anatomisi ve fizyolojisi üzerine birçok yıl süren çalışmalarla başlıyor.
İlk araştırması 1876’da üniversitenin üçüncü yılındaydı.
Yaşlı bir meslektaşı Breuer’le birlikte ruh çözümlemesini yarattı.
1915-17 ve 1932 de yayımlanan ruh çözümlemesi
(ruh çözümlemesi konferansları1-2)
kitaplarında düş ve gerçekliği anlattı.
Bu onun insan psikolojisini her açıdan değerlendirdiği çalışmaları oldu.
Ardından günümüze ulaşabilmiş çok ünlü yazınsal devleri(Shakespeare, Goethe, Henrik İbsen ve Dostoyevski) soru bulgu eşliğinde açıklıyor.
Entellektüel belirsizlik savının sağlanan etkiyle hiçbir ilişkisi olmadığı konusundaki kuşku bırakmadığı düşüncelerini anlamak gibi farklı anlamlandırmalara değiniyor.
Freud tabiriyle entellektüel belirsizliğin kolay ve zor kısımları onları anlaşır kılabilmek.
Büyük ölçüde de günlük düşünce ve eylemlerimizin üzerinde etkili olan bilinçdışı güçlere ilişkin temel tespitlerinden söz ediyor.
Sanatın icra bulan sahnelerinde, insan üzerinde yaşanan kişilik değişim değerlendirmelerini açıklıyor.
Buna;
Sahnedeki psikopatik kişilikler adını veriyor.
Hamlet’i ele alıyor.
Sanki acının varlığının sorumlusu olan evrenin ilahi düzeni karşısında yükselen bir isyanı yatıştırmaya çalışan gayri ihtiyari tutucu zihinleri inceliyor
‘Çünkü izleyici, neredeyse hoşlanmayı yok edecek olan acılar, ıstıraplar ve ani korkular olmaksızın böylesi gerçek bir kahraman tutumunun kendisi için olanaksız olacağını çok iyi bilir’
Bu koşullarda insan kendisi olmanın keyfini çıkartmaya, hiçbir karamsarlık duymaksızın din, politik, toplumsal ve cinsel konularda özgürlük arzusu gibi baskılanmış öykülere izin vermeye ve sahnede temsil edilen yaşamın bir kesimini oluşturan çeşitli görkemli manzaralarda her doğrultuda istim doğurmayı istek, yerine getirme düşlemişiyle öne serebilir. İnanç ve istek anlatımlarından kaçınmayı bırakabilir. Dahası insanların yorum kestirmelerini akla getirmeye uygun düşüyor.
Genel olarak, toplumun nevrotik kararsızlığı ve yazarların dirençlerden kaçınma ve önhazlar sunma becerisinin sahnede anormal kişiliklerin kullanımı üzerindeki kısıtlamaları tek başına belirleyebileceği söylenebilir.
Gerekli önkoşulun gerçekleşmesi bireyler arasındaki savaşımlarda açıklık bulur. Ama nevrotiklerde ise bastırma uçurumun kenarındadır.
‘Yalnızca tek bir gece için çiçek açan bir bitki bu nedenle bize daha az güzel görünmez’