Hakikatin Vaveylası: Nuri Bilge-Demirkubuz Kavgası

Yazan: Furkan Halil Kurtkan

Sosyal hayatımızda, kimi zaman bize yapıldığını hissettiğimiz bir ‘yanlış’, kimi zaman ise anın illüzyonuna kapılıp, benliğimizden yana aldığımız tavır ve onu koruma içgüdüsüyle birçok kez ruhsal ya da fiziksel kavganın içerisinde yahut eşiğinde buluyoruz kendimizi. Default olarak insan olmayla birlikte gelen, yaşanılan olaylara ‘taraflı’ bakma özelliğimiz sayesinde yaşadığımız tartışmaların birçoğunda haklı olduğumuza eminizdir, tıpkı karşı tarafın da haklı olduğuna emin olduğu gibi. Hayatın, iki seçenekten, iki katmandan yahut siyah ve beyaz olmak üzere iki renkten oluşmayan kocaman bir gri ve zamanla birlikte gelen hakikatin tüm ön yargıları, varsayımları, zemine dayandırılmayan tespitleri yıkıp geçen bir vaveyla olmasından dolayı bu tarz yüzeysel çekişmelerimize fazla kafa yormayıp, arkamıza yaslanarak tercihen kahve eşliğinde hakikati beklemenin iyileştirici bir etkisi olduğuna inanıyorum. Toplumu oluşturan ve hiçbir seçimini ‘taraflı yargılarından bağımsız’ şekilde yaptığını düşünmediğim bireyler için kişisel gelişim kitaplarında gökten yağarcasına empoze edilen empati fetişistliği de yapmayacağım. Konunun sosyolojik boyutuyla ilgili konuşmayı çok istesem de bu yazı çok daha magazinsel ögeler içeriyor. (Daha soyuta gitmek isteyenleri şöyle de alabiliriz; Eskimeyen Teselli; İnanç) İşte sosyolojiyi anlatan Nuri Bilge Ceylan ve psikolojiyi anlatan Zeki Demirkubuz kavgası. 

Belli entelektüellik seviyesine ulaşan insanların arasındaki problemler, yumruk yumruğa, eril küfürler sonrasında rest çekilerek ya da mahalle yahut aile büyüklerinin araya girmesiyle çözülmüyor. Soyut dünyalarda dallanıp budaklanıyor, bulanık sonsuzluğa doğru süzülüyor. 

Nuri Bilge’ye ciddi anlamda göndermeler barındıran Zeki Demirkubuz imzalı, Yeraltı (2012) filminde, bu konuyu özetleyen çok net bir replik var; 

“Bir damla bile olsa mürekkep yalamış adamların arasındaki husumet kan davasından bile daha korkunçtur Sinan’cığım. Bunu daha önce sana anlatmıştım, aklın ibneleştirdiği insan tipinden bahsederken. Hatırladın mı?”

Yeraltı (2012)

Hazır anlatmak demişken, kronolojinin de underrated bir bilim olmasının farkında olmamızla, bu husumetin başladığı iddia edilen yıla gitmemiz gerekiyor sanırım, yani 2002 yılına. Nuri Bilge Ceylan tarafından çekilen ve kişisel olarak Bir Zamanlar Anadolu’da ve Kış Uykusu filmlerinden sonra en başarılı bulduğum yapımı olan Uzak filmini, Zeki Demirkubuz’un Nuri Bilge’ye bir dost sohbeti esnasında sahne sahne anlattığı ve Nur Bilge’nin Zeki Demirkubuz’dan izin almadan bu hikayeden ‘esinlendiği’ dedikoduları yayılmıştı. O dönem çok üzerinde durulmasa da yazının başında bahsettiğim hakikatin vaveylasının, ikilinin arasındaki ilişkiyi getirdiği güncel durum bu iddiayı doğrular nitelikte.

İkisinin de ustası olduğu senaryo matematiğinde önemli bir yere sahip olan, geleneksel dramatik yapının başlangıç noktasındaki çatışmaya ulaştığımıza göre bir sonraki aşamaya geçebiliriz; gizemli bir biçimde çatışmayı tırmandıracak gerilim. İşte 2006 Antalya Altın Portakal Film Festivali’ndeyiz. İklimler filmiyle, En İyi Yönetmen ödülünü kimselere kaptırmayan Nuri Bilge gözünü En İyi Film ödülüne dikiyor, bu ödülle arasında ise Derviş Zaim’in Cenneti Beklerken, Özer Kızıltan’ın Takva gibi yapımlar duruyor. Elbette bir de, kimilerine göre hala en iyi Zeki Demirkubuz filmi olan Kader.

En İyi Film ödülü açıklandığında, Zeki Demirkubuz ödülünü almaya giderken Nuri Bilge yere yığılıyor, Ebru Ceylan ise, eşinin iki gündür grip olduğunu, yorgunluk ve stresten dolayı bayıldığını açıklıyordu.

Nihayet geleneksel dramatik yapının üçüncü safhası olan doruk noktasındayız. Uzak filminin senaryosundaki ‘esinlenme’ iddiaları yıllar sonra başka bir biçimde karşımıza çıkıyor. Yine bir dost meclisinde Yılmaz Güney’in Baba filminin güncel versiyonunu çekmek istediğini söyleyen Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge’nin Üç Maymun (2008) filmini çekmesiyle sarsılıyor. Baba filmi gibi, hapisten dönen bir babanın ailesinin yaşadığı değişimle acı bir biçimde yüzleşmesini konu alan Üç Maymun, Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’a En İyi Yönetmen ödülünü getirirken, ikili arasındaki ipler tamamen kopuyor. 2009 yılında Kıskanmak isimli bir film yapan Zeki Demirkubuz, bu filmde Nuri Bilge’ye mesaj içeren birçok replik kullanıyor. Fakat ikili arasında gerilimin asıl doruk noktasını Yeraltı (2012) filminde görüyoruz. Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) ile kariyer zirvesine ulaşan ve Cannes Film Festivali’nde aldığı Jüri Özel Ödülü ile çıtayı bir tık daha yükselten Nuri Bilge Ceylan’a en net bir biçimde göndermeler barındıran Yeraltı’nda, Muharrem, yazar arkadaşı Cevat’ın yeni kitabı için düzenlediği bir yemeğe katılır. Kitabın adı ise sinemaseverlere hiç yabancı değildir; Ankara Sıkıntısı. Filmdeki bir sahnede Muharrem, Cevat’a şöyle sesleniyor;

“Güle güle gidin İstanbul’a. O Kahpe Bizans’ı bizim için fethedin. Oradan da sürün atınızı Batı’ya, Viyana’ya. Nobel’di, Oscar’dı ne bulursanız getirin Ankara’ya. Şerefinize sayın Generalim…”

Yeraltı (2012)

Nuri Bilge Ceylan – Zeki Demirkubuz atışması, 2014 yılında Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan filmi Kış Uykusu’nda da sürer. Anlatıda Zeki Demirkubuz’u betimleyen öğretmen Levent’in “Vicdan, güçlüleri korkutmak için düşünülmüş, korkakların kullandığı bir sözcükten başka bir şey değildir” tiradını attıktan sonra masaya vuruşuyla dalga geçen, güce kavuşmuş Aydın’ın, Levent ile dalga geçtiği yetmezmiş gibi bir de kusması, üstü kapalı bir biçimde ve gayet zekice bir cevap niteliğinde karşımıza çıkar.

Daha sonra Zeki Demirkubuz, Baba filminin hikayesine benzerliğiyle dikkat çeken Kor filmini çeker. Geleneksel dramatik yapının son bölümüne geldik nihayet. Bu yazı yazılırken Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi olan Ahlat Ağacı’ndayız. Nuri Bilge tüm bu ‘esinlenme’ iddialarına Serkan Keskin’in canlandırdığı Süleyman karakteri ağzından, şöyle cevap verir ve konu Zeki Demirkubuz’un bir sonraki filmine kadar kapanır;

“Ne yazdığın değil, nasıl yazdığın, o meseleye nasıl baktığın önemli.”

Ahlat Ağacı (2018)

Bu yazıda bir kazanan ilan etmek değil amacım elbette. Çünkü bence yaşam, aslandan kaçarken yanlış bir yola girip aslan ile uçurum arasında kalan, aslana yem olmamak için uçurumdan atlamayı tercih eden, şans eseri bir dala tutunan, yukarıda aslan beklerken dalın kökünün ufak kurtçuklar tarafından yendiğini fark eden bir çocuğun, kolunun uzanabileceği bir mesafede yetişen yaban çileklerine uzanıp o çilekleri yemesidir. Yazıda konu edilenlere yaraşır bir final cümlesi oldu dimi?

Next Post

Stand Up’unun Kılavuzu: Onur Ünlü Okuması

Cts Mar 27 , 2021
Resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki: ‘kızım ha gayret!’; Ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki: ‘anneciğim ölmesen…’ Ah Muhsin Ünlü Onur Ünlü ekseriyet tarafından ‘Leyle İle Mecnun’ dizisiyle tanındı. Diziden önceki filmleri ‘Polis’ ve ‘Güneşin Oğlu’ gösterimde olduğu süre zarfında pek beğeni toplayamamış, yıllanmış şarap […]

ÖNE ÇIKANLAR