
-ötenazi talebiyle gelen hastasına “siktir git lan başımdan, yok sana ötenazi mötenazi” diyen bir doktor düşünüyorum üç dakikadır. çünkü doktor eşiyle kavga etmiş, sigaraya ve kumara yeniden başlamış ve evinin bodrum katında yanlışlıkla öldürdüğü adamı saklıyor olsun. ötenazi talebiyle doktoruna başvuran adam ise babasından haber alamıyor, babasının gökdelenin otuzuncu katında piyangodan kazandığı parayı ezmekte mi yoksa bir evin bodrum katında ölü halde mi olduğunu bilmiyor olsun-
halbuki gayet sakin başlamıştı hafta. eşiyle arası iyi, sigaradan ve alkolden hala nefret ediyor ve eline şu kır saçlı adamın kanı akmamıştı daha pazartesi günü. ne olduysa 72 saatte oldu. karısı tarafından terkedilmiş, alkolik, sigarasız yaşayamayan katil bir adam oluverdi şu üç günde. hayat böyleydi, bahçedeki tavuğun yemek masasında tabaklara konulması için sadece kötü bir şans yetiyordu işte. gazetesinden başını kaldırdı ve çayını yudumladı. gerizekalı kadın yine çok sıcak getirmişti çayı. “çayım soğuyana kadar şu ötenazi isteyen ruh hastasının gırtlağını kesiversem hiçbir şey kaybetmem he” diye düşündü, “fenerbahçe de kötü oynuyo zaten, biraz daha dibe iterim kendimi ne güzel”
bu ruh hastası dahil bu ruh hastasının ölümünden mutlu olurdu belki herkes, sonuçta bir franz ferdinand etkisi yaratması beklenemezdi ütüsüz gömlek giyen bu adamın. “ama bu hikayenin gavrilo princip’i benim” dedi, “bir şeyleri elbette ben başlatacağım fakat neyi başlatacağım konusunda en ufak bir fikrim yok otuz yıldır.”
durumların artılarını ve eksilerini düşünmeyi babasından öğrenmişti. ütüsüz gömlek giyen ruh hastasını öldürürdüğünü düşündü. bu durumda dünya üzerinde sadece evinin bodrum katında ölü halde yatan kır saçlı adamın rahatı bozulurdu biraz, mezarını başka biriyle paylaşmak zorunda kalmış olurdu çünkü. ama evinin bodrum katını iki ölüyle paylaşmaktan daha büyük bir fedakarlık değildi bu. asgari ücret alarak çay servisi yapan gerizekalı kadın ile ötenazi isteyen ruh hastasına baktı ve “burunlarınız ne kadar da çok benziyor birbirine” dedi. gerizekalı kadın “iki tane mi bir tane mi?” diye sordu.
yani doktorun kafası hala en az memleket kadar karışıktı. evinin bodrumundaki ölünün karnı acıkmış olabilir miydi? sigara neden bu kadar pahalı, alkol neden bu kadar acıydı? karısı geri döner miydi? çocuğu var mıydı? fenerbahçe neden çift forvet oynamıyordu?
bu sorulara cevap ararken gelen her hastasının reçetesine “zaman herşeyin ilacı” yazdığını bugün de farketmedi. ‘her şey’ kelimesi de ayrı yazılır zaten.