Bazen bir kelime düşünmeye zorlar. Ama bu bildiğimiz zorlamalardan değil. Sanki bir tebessüm bırakabilmek için kendime yaptığım bir iyilik gibi. Bugün Aylak Adam’ı okuyorum. Bir yerde etkilenmişim sanırım kalemi elime aldım. Yine normal olmadığımı düşündüğüm bir gündeyim. Belki de gerçekten değilimdir. Kim bilebilir ki? Duygularımı normal yaşayamıyorum. Dışarda ne kadar rahat insan var. Rahat olmak umursa şayet belki de haklılar umursamayı çok dikkate alıyoruz. Zaman bizi umursuyor mu? Alıştırıyoruz sanki hiç yitirmeyecekmişiz gibi. Alışmaktan korkuyorum, yine alışmaktan. Onlarla kendime bir dünya kurup bozmaktan. Uyumak istemiyorum uykudayken düşünemiyorum her şeyi en incesine. İçimden geçenleri yazamam ama yapamıyorum. Bedenimi bıraksam şuraya sonsuza kadar kapatsam gözlerimi ancak o zaman rahatlayacağım.
Yazmama sebep olan iki insan Sigmund Freud ve Franz Kafka’ya…
Bir sabah uyandığımda herkes bana farklı bakıyordu. Değişmeye zorlanmıştım. O zamanlar bedenimdeki değişiklikleri kendim bile fark etmezken bunu bir başkasından öğrenmek canımı sıkmıştı. Kabul görülmek toplumdaki kadınlık algısına ayak uydurmak demekmiş bilmiyordum. O günü unutamıyorum. Sanki bana bakan gözler benim bilmediğim bir şeyi söylüyordu. Başta anlamadım. Dışardan duyduğum şu cümle değişimin içinde olduğumu yüzüme vurdu. “Sen artık bir genç kızsın.” Bedenimi korumam gerektiğini o zaman anladım. Artık benimle her yere gelen bir cümle vardı. “Sen artık bir genç kızsın.” kimi zaman kendimden korktum neden böyle hissettiğimi anlayamadım. Bu yükün ağırlığını taşıyamadım. Meğer hepimizin bildiği ama söylenmeyen şeyler varmış. Gördüklerimin, bildiklerimin üzerine yenilerini (kendi tabirimle yeni korkular) eklemek çok zor oldu. İçimde bir çocuk yaşarken onu yavaş yavaş öldürüyordum. Unutarak, susturarak görmezden geliyordum. Korkularımın şimdikine göre ne kadar saf olduğunu anladım. Büyümek istemedim. Anlamadan, düşünmeden yaşayabilmem için sanki büyümemem gerekiyordu. Herkes benim gibi düşünse acaba yine aynı hisseder miydim?