1992 yılında İstanbul’da doğmuş, ve hala İstanbul’da yaşayan bir insan olarak fark etmiş olduğum ve yaşamım boyunca değer kattığım anlamlara ihanet hünerlerini sergilemekten vazgeçmeyen İstanbul’dan bahsedeceğim sizlere.
1992 yılında doğduktan sonra etrafımdakileri anlamaya başladığımı fark etmem 6 senemi almıştı. Ortalama olarak her insan gibi, 6 yaşımdan sonra dünyadaki anılarım daha kalıcı olmaya başlamıştı zihnimde. Sokakta oynadığım ilk futbol topumun patladığı yer, kale direkleri yaptığımız ağaçlar, okul yolundaki bakkal, tinercilerden kaçtığım ilk yokuş, bisikletimi köşeye çekip dinlendiğim arsa gibi başlangıç anılarına sahiptim. Farkında olmadan zihnimde yer eden bu anılar, yaşımın ilerlemesi ile daha da değerli bir hal alarak, mahalleden arkadaşlarım veya benden bir yaş küçük olan kardeşim ile aramızda açtığımız sohbetler için çok işe yarıyordu. Önümüzü kesen tinercileri atlatmak için durmadan koştuğumuz yokuş, her çıkışımızda bu sohbete gebe oluyordu. Veya uzun zamandır sokakta top oynamadığımızı fark ettiren alt caddedeki tren yolu duvarına yakın olan iki ağaç, çocukken oynadığımız futbol anılarımızın hazinesi niteliğindeydi.
Bu tarz somut dürtüler ile anılarımıza yol almak en büyük keyiflerimden biriyken, yavaş yavaş aile büyüklerinin geyikleri olan “burası eskiden tarlaydı, burada kuş avlardık” gibi “burası eskiden..” girişli sohbetlere başlarken buluyordum kendimi. “burada eskiden iki tane ağaç vardı, onları kale direği yapar, alman* oynardık.” demiştim. Fark etmiştim ki, anılara yol almamı sağlayacak somut dürtüler zaman geçtikçe kaybolmaya başlıyordu yaşadığım şehirde. Kale direkleri yaptığımız ağaçlar kesilmiş, tren yolu duvarları oraya kadar genişletilmişti. Duvarından atlayıp karşıya geçtiğimiz tren yolu duvarları sert plastik ile güçlendirilip, uzatılmıştı. Dizlerimizin kanadığı, ter içinde kaldığımız halı sahamız yıkılmış, yerine oradaki site sakinleri için park yapılmıştı. Bunun farkına varmamla örneklerin çoğalması beni daha da üzmüştü.
Bizi biz yapan, zihnimize etkide bulunup, deneyimlerimizle karakterimize yön veren anılarımızın mekanlarında yeni binalar, betonlar, yollar yer alıyordu. Sadece hayal ürünü olarak zihnimizde kalmaya devam edecekti geçmişimiz. Bir şehrin, bir şehri yönetmenin, bireyin zihnindeki geçmişi bu denli etkileyecek güce sahip olması çok haksız bir durum. Yaşadığım şehirde yolda yürürken, denk geldiğim somut izler ile açacağım bir muhabbete veya hissedeceğim hisse etki, dolaylı yollardan geliyordu.
Masalardaki kararla, bir halı sahanın/parkın yıkılıp, yerine bina yapılmasıyla oluşacak kaybın ve kazancın hesabında, o semtteki insanların anılarının da eksi hanesinde yer almasının gerektiğini düşünüyorum. Zihnimizdeki o mekana ait neşemize, korkumuza, heyecanımıza dökülmüş oluyor çünkü o betonlar. Sonra geçmişini unutup, betonların arasında geleceğini aramakla geçiriyor şehrin insanları, hayatlarını.
*tek kale oynanan futbol oyunu türü