
iyi geceler. ayça’ya geçtiğimde başına gelmiş en güzel olayı dinlemek için heyecanlı ve sabırsızdım. iki tane maltana almış bir tane de enerji içeceği. maltana da enerji içecekliydi halbuki. çünkü o evde bira içmek daha doğrusu içki içmek yasaktı. bizim evde değil. bir tane bira kalmıştı geçenlerde babamdan, o geldi aklıma. maltanalar açıldı, sigaralar yakıldı, bir de şarkı açtık ve başladı. belki üç bin beşyüzüncü aynı ortamdı bu. kulis diyorduk bu buluşmalara. başlangıçta keyifler yerinde güzel şeylerden bahsediyoruz. dostluk, hissiyat falan filan falan filan. sonra nasıl olduğunu algılayamadan ikimizde kendimi ayça’nın kollarında ağlarken buluyoruz. olan, olmayan, olamayan, olmasına izin verilmeyen, yapılan, yapılmayan, yapılamayan, yapılmasına izin verilmeyen her şeye ağlanıyor. üç galon ağladın diyor bana. üç galon nedir yav. şarkılar hareketliden arabeske geçmiş çoktan. sigaralar peş peşe yanıp sönüyor. küfür ediyoruz bazen. ortalık peçete doldu tabi, çöp kovasını boşaltmayı da ihmal etmiyoruz. sesim içimde yaratık varmışcasına kalın devam ediyor bir süre. sesim düzelene kadar bekliyorum, ağladığımı kimsenin bilmesini istemiyorum çünkü. bir tek ayça bilsin zaten onun yanında olmasam yine ağlayamazdım. şimdi başım ağrıyor ve gözlerim acıyor. omzunda, kollarında ağlayabildiğiniz bir dostunuz varsa o an anlıyorsunuz ki bu çok kutsal bir bağ. ayça’nın panosuna bir yazı bıraktım dün; “bitmeyen kavgam daha bitmedi. bunun bir izahı yok. bitmeyince bitmiyor herhal.”