Karakomik Filmler 1

İki Arada & Kaçamak

Cem Yılmaz’ın oyunculuğunu ve mizahını seven birisi olarak, tüm filmlerine ayrı bir ilgim bulunuyor. Bu ilgiye sahipken, “Karakomik Filmler” tanıtımlarına denk geldiğim andan itibaren, algısal olarak filmi kafamda hiç oturtamamıştım. Karakomik Filmler, İki Arada ve Kaçamak ile üç film ismini algılayıp duruyordum. Bunlarla birlikte bir de “iki film bir arada” gibi benzeri sloganlara denk geldikçe, “İki Arada ismi, bu anlama geliyor da”, “Karakomik Filmler ayrı bir film, Kaçamak ayrı bir film mi?” diyerek iyice içinden çıkamayacağım bir düşünce haline girmiştim.

Kafamın bu kadar çok karışması, bu filmlere adapte olamamama sebepti. Bu yüzden filmlerin çıkacağı günün takibini bırakarak, gelen yorumlar ile hareket etmeyi düşünmüştüm. Genel olarak gelen yorumların da çok olumlu olmaması ile birlikte, filmi, sinemaya gidip izlemek için harekete geçecek motivasyonu kendimde bulamadığımdan, o günler de değil de, filmin dün Netflix’e düşmesiyle, izleme imkanına şimdi sahip olabildim.

En başta kafamın karışmasına sebep olan konuyu da, filmleri açar açmaz açıklığa kavuşturabildim.

İki ayrı film, 60 dakikalık bölümler ile, tek film süresi içinde, ayrı ayrı birbirinden bağımsız olarak işleniyordu.

İlk olarak “Kaçamak” filmini yorumlamak isterim.

Sevdiğimiz Mizah

Bildiğimiz Cem Yılmaz mizahını yakalayabildiğimiz Kaçamak filminde, dört kafadar arkadaşın, eşlerini evlerinde bırakarak yapmış oldukları kaçamak sonrası, başlarına gelen komik ve tuhaf olaylar ele alınıyor. Arrival filmindeki uzay gemisi ve o uzaylıların iletişim dillerinin tiye alındığı film son derece eğlenceli ve komik sahneler sunuyor bizlere.

Yönetmenini söylemeden bu filmi anlatmış olsalar, rahatlıkla Cem Yılmaz filmidir bu diyebilirdik.

Kendini mizah konusunda ispatlamış bir adamın, eğlenceli ve komik filmini daha da yorumlamama gerek olmadığını düşünerek, baya sevmiş olduğum “İki Arada” filmine geçmek istiyorum.

İki Arada, Üç Başlıkta

İki Arada filmini üç başlıkta yorumlamaya başlamadan önce, bu filmin senaryosunun “Her Şey Çok Güzel Olacak” filminden önce veya hemen sonrasında yazılmış olması, Cem Yılmaz’ın bunu sık sık dile getirerek, “aslında benim içimde böyle dertli bir adam vardı” yorumunu yapması, hakkındaki, “senin işin mizah, bu tarz dram filmlerinde işin ne?” eleştirilerine cevap niteliğindeydi.

Ben öncelikle bu durumun farkına vararak, Cem Yılmaz filmlerini izlemeyen kesimde oluyordum.

Filme gelelim;

İki Arada filmi, İstanbul İç Hatlarda sefer yapan arabalı vapurdaki çalışanları konu alarak işlenmiş bir film. Baş roldeki Ayzek, vapurda işletilen büfenin çalışanı. Diğer çalışma arkadaşları ile birlikte uyumlu bir şekilde mesailerini sürdürürken, vapur işletmeciliğinin el değiştireceği bilgisi geliyor ve yeni sahipler tarafından vapura gönderilen müdür ile, yeni firma ile devam edip, etmeyecek elemanları belirleyebilmek için mülakatlar yapılıyor.

Filmin temel konusunu bahsetmiş oldum. Bundan sonrası için üç başlık açarak ilerlemek istiyorum.

Saflık Kötülüğü Besliyor

Saflık ve kötülük kavramının birbirinden zıt olduklarını biliyoruz. Saf olan insan kötü olmaz. Kötü olan insan ise saf olamaz. Ben dahil, çoğu insanın yorumları net bir şekilde böyleyken, film, saflığın, kötülüğü besleyebildiğini bize gösteriyor.

Ayzek, son derece saf bir insan. Her gün o vapuru kullanan bir kadının, alaycı ve samimi olmayan yaklaşımlarını fark edemeyip, sevildiğine inanarak, kadına karşı ilgisini hiç eksik etmeden, evlenebilecekleri hayaline kapılabiliyor.

Bu saflıktaki insanın, işler ters gittiğinde ise, müdürü istiyor diye, çalışma arkadaşlarını ispiyonladığını da görüyoruz.

Akıldan uzak oldukça, saflığın hırs doğurduğunu ve hırsın da kötülüğü körüklediğine tanıklık ettiriyor Cem Yılmaz bizlere.

Kader Kırılması

Gündelik hayatımda da çok inanmış olduğum bir şeydir, kader kırılması. Olaylar karşısında vermiş olduğumuz tepki veya sonucunda almış olduğumuz kararlar ile kaderimize yön vermiş olduğumuza inanırım. Seyrinde giden bir olayın akışını bozacak bir karar alınması ile, o kaderin kırıldığına inanırım.

Mesela  on senedir çalışmış olduğu bir firmadan, bir gün, anlık sinir ile istifa ederek ayrılmış olan insanın kaderi oldukça yön değiştirecektir. Basit bir şekilde böyle ifade edebilirim düşüncemi.

O gün sinirine yenik düşmese, işine devam ediyor olsa, on sene sonra gelmiş olduğu nokta ile, işinden ayrıldıktan  on sene sonra gelmiş olacağı noktanın, olumlu veya olumsuz birbirinden çok uzak olacağını düşünürüm.

Ayzek bunu çok iyi şekilde sunarak, iki ayrı kadere tanıklık ediyor bizi ve böylece kader kırılması hakkında fikir sahibi olabiliyoruz.

Hayat Gemisinin Kaptanı; Yapıcılık

Benim düşünceme göre insanlar, etrafındaki insanların, çalışma arkadaşlarının, ailesinin, sosyal ortamdaki arkadaşlarının eksikliklerine katlanabildiği, olumsuzluklarını kabullenebildiği sürece ilerleyebilir, gelişebilir.

Tabii ki bu katlanma ve kabullenme durumu, yıpranma düzeyinde değilse eğer. Yapıcılık ve alttan alma ile tamir edilebilen her ikili ilişkinin veya çoklu ilişkinin sorunları, çözülerek, er ya da geç meyvesini verir bizlere. Bunun aksine sürekli kırıcı, rest çeken bir karaktere sahip olarak ikili ilişkileri tamir etmek yerine, haklı olmayı benimseyerek ilerlemeye çalışan insanlar, hayatlarında tek kalarak ilerlemeye mahkum kalabilir.

Ayzek bize bunu da anlatıyor. Geminin kaptanlığından, çaycılığına, motor işlerinden, servis yapmaya kadar ki tüm işleri tek başına halletmeye çalışan Ayzek, tabii ki mutluluktan çok uzak bir noktada karanlığın içinde buluyor kendini.

Projeksin ekibinde yer alan birisi olarak, film bu bölümünü kavrayabilmem daha da kolay olmuştu.

Ekibimiz içinde herkesin görevi belli çünkü. Yazıları düzenleyen, twitter sayfamızda paylaşım yapan, instagram sayfamız için içerik üretenler.

Herkes kendi bölümündeki işleri özveriyle yapabildiği için, Projeksin gemisi sorunsuz ilerliyor. Ama bu düzeni bozacak bir hırsa bürünürsem eğer, Ali kötü tasarım yapıyor, Ayşe ile aram zaten bozuk, tweet’leri o atmasın, o işleri de ben yapayım dersem, Projeksin gemisini tek başıma yürütmeye kalkarsam eğer, sonun karanlık olacağını görebiliriz, yetişemeyerek aksayan paylaşımlar ile gelişemeyen bir sayfaya sahip olurdum.

Sonuç olarak hayat gemisini tek başına götüremeyeceğimizi gösteren Cem Yılmaz, İki Arada filmiyle beğenimi kazanmış oldu.

Şimdiden sıradaki filmlerinin Netflix’e düşmesini merakla bekliyorum.

Onlarda da bu tarz yaklaşımlar alabileceğimi düşünüyorum.

Next Post

Ses Yanılgısı ve Doğru Ötesi

Paz Mar 22 , 2020
Ses TDK’ya göre akciğerlerden gelen havanın ses yolunda oluşturduğu titreşimdir. Bu tanım, sesi maddesel olarak ele alacaksak eğer gayet düzgün ve yeterli bir tanımdır fakat canlılar sesi daha çok konuşma dili olarak kullanmakta olduğu için ses bu tanımdan biraz daha üst bir bilince ulaşıp, içerisinde kelimeleri, cümleleri, hatta dilleri bile […]

ÖNE ÇIKANLAR