
kendi başıma aldığım kararların arkasında bir düzine
güz gününe karşı şu yollarda kanaviçenin hisleri
ben de yalnızım içimde, sen de bir tek kendine doğru
unutuyorum, kurutuyorum tekrar tekrar yazdığın şiirleri
denk geliyor güneşin vurgusuna umudumun kepenkleri
yanında ne değişiyor, yanında birbirimizin özlemi,
ömür boyu sızının yankılandığı noktada,
kaledeyim goller aynı, açıktan sürekli bir sürat
oysa bir sürü at düşledim heybesiyle dopdolu
adımlara düşsem de mecbur da olsam tüm bunlara
dağlara kanayan bir resmin silüetini çizdim
sırrını verdim gözlerine asrın tüm sevdalarının
ama olanlara ellerimden kan damlarken de
mutluyken de vur beni, mutsuzken ve kırgınken de
gövdemin kilitlerinden her ne kadar bağlıysa
kime değdiyse sızlatan avuçlarıma doğrult silahını
belki kırk beş kalibreyle kırk beş defa
üzgünüm kırk beş defa son kez diye son kez diye
aslında şehir de uygundu, şehrin de uyumuştu
anlatmıştım binaların arasında korkak bir güvercin gibi
ağlatmıştım da; ondan olmadı,
zorla kanat çırpan kuşların hırsından çaldım
kırkımdan sonra da çok geç olacaktı, kaçtım
sürdürdün mazisini kısrakların bacaklarında
dudakların bardaklardayken, henüz sıcakken kültablası
griye kavuşmayı unut
duman da bizim sis de, çiçek de bizim kir de,
sarılacaksan söndürme ve ürkütme
şimdi ışığı kapat, radyoda his de yok pil de!