
“Ağlamak isterdim. Yazık ki kalbimi bir çölden daha çorak hissediyordum.”
Bir yerlerde cam kenarlarında buğulu havaya bakarak geçmişini veya geleceğini anlamlandırmaya çalışan zihinlere ışık tutuyor pastoral senfoni.
Gözlerimizin önüne serdiği sergiden etkilenmemek pek mümkün değil.
Herkesin bir yerlerde karşısına çıkacağını beklediği o güzel anların içerimizde sıkışıp kurtarılmaya mahkûm olduğunu kapsıyor hikâye.

Hristiyan bir ailenin misafiri olarak kabul gören küçük şefkatimizin ince ruhunu bizlere gösteriyor.
Fakat baba tarafından o ailenin dünyevi ihtiyaçlarını ve başta kendi çocukları, eşinin olaya tepkileri ev de hoşnutsuzluk havaları sezdirse de sorgulamayı ve yıpratıcı durumun içinde kutsal ruh’a lâik tutumlar sergileyerek işin içinden çıkıp çıkamadığına değiniyor yazar.
Son sayfasına kadar arzuyu ve aşkı da barındıran kitapta iyilik esasları ön planda yansıtılıyor.
“Aşkın içinde hiçbir zaman kötülük bulunmaz.”
“Tanrım! Bu geceyi bizim için mi bu kadar güzel, bu kadar anlamlı yarattın? Hava ılık, ay açık penceremden içeri giriyor, gökyüzünün uçsuz bucaksız sessizliğini dinliyorum. Evrenin bütün varlıklarına karşı öyle derin bir hayranlık hissediyorum ki kalbin tarifi imkansız bir huzur içinde eriyip gidiyor. Dualarımı bile çılgın bir aşk içinde ediyorum. Eğer aşka bir sınır konmuşsa, biliyorum ki Tanrım, bunu sen değil, insanoğlu yapmıştır. Şimdi insanlar aşkımı hoş görmeyeceklerdir. Tanrım senin gözünde bunun kutsal bir aşk olduğunu söyle bana!”