çerçeve
tabloların arkasına saklanmış birkaç hayali cümleler arıyor bu aralar zihnim, sanki olacağı varmış gibi.
önceleri duvardan indirip varlığını ararken satırların, şu sıralar sadece bakmakla yetiniyor
kapı aralığından savrularak gelen müzik sesleri kulağım işitse de sanki gözlerimle de görebiliyorum
saatlerce çerçeve kenarlarına bakarken aslında normal olmadığını zihnim söylüyor bana
aradığım şeyler hakkında bilgisi olmaması kendimi kandırmanın bambaşka bir yolu
halbuki ne tuhaf durum benim bildiğimi onun bilmemesi ya da ondan saklayabilmek
tırnaklarımla kapı eşiklerinden koparttığım tahta parçalarını aldım ellerime
kremden hallice beyaz renk dolaptan bulduğum şaraba daldırıyorum birden hepsini
sanki ruhum bana bunun bir çözüm yolu olabileceğini söylüyor; aramakla ilgili
çerçeve kenarları ile tahta parçalarını birleştiriyorum, tenime kan bulaşıyor sanki
bir nokta da tıkandığımı rahatlıkla hissedebiliyorum artık ama durabilmek biraz zaman alıyor
zihnim işte şimdi uyanmaya başlıyor yavaş yavaş, uyumadığını varsayarsak ne tuhaf şey
ne kadar tuhaflık varmış hayatımda yazarken fark ediyorum da şu sıralar
bir başka hayatta bir başkası yapsa yaptıklarımı ne düşünürdüm onun için bilmiyorum
yorucu geldiğini anlayabiliyorum fakat bilmek için ne zor engeller aşmak gerekiyor
çerçevenin sağ alt kenarını sanırım kırdım, biraz da soyuldu kahvesinden
parmak uçlarımla delikleri görebiliyorum serinlik içinde ve sessiz
müziğin her notası duvardan duvara vuruyor ruhumu ve bedenim ne kadar yalnız artık
üstüm, başımdan gelen talaşla kaplanmış buldum kendimi koy kenarında uyandığımda
kopukluklar var fark ediyorum ama ilk defa olanlar hakkında hatırlamak ne zor
hayatımda olup bitenler hakkında bilinesi ne çok şey var artık diye düşünüyorum
bilemiyorum ama çerçevenin biraz yanından gelen rüzgar sesi giderek artıyor
anlatamadığım çokça şeyin dışında koyu gri renklerin arasında kalmış tahta barakalar var etrafımda
sahilin ve dalgakıranın arasında, küçük balıkçı teknelerinin çaprazında
belki de bir bıçak yardımıyla kenarlarından rahatlıkla söküp atabilirdim
ama beni oldukça yıpratan küçük dokunuşları unutabilseydim eğer
bu muntazam göz nurunu, parçalarıyla uzaklaştırabilir miydim bir anda
çekip aldım tahta parçasını tam istediğim şekilde, çivileri biraz oynattım ama sanırım
ucunda sallanan küçük gümüş kolyeyi görüyor gözlerim, buğu yok sis yok
küçük fakat hala ilk gün ki parlayan yıldızlar üzerinde duruyor, serpilmiş…
bunun için değer miydi bunca şeyi yaşamaya ? inanın değer
garip olan şeylerin bende sınırlanması ne kadar zor zaten bilemezsiniz
almakla almamak arasında kaldığım gümüş kolyenin ucu, yalnızlıktan kurtaran kağıt sayfaları misali…
belki de noktaların sonunu getirecek kelimeler hatıralarımda saklıdır
gözyaşlarımı kurutacak mendil belki de toplanmamıştır pamuk tarlalarından
sigaradan hafif sararmış dişlerime getirdiği mutluluğu görseydiniz yapılamayanların ne önemi kalırdı zaten
avuç çizgilerimden ikisinin birleştiği yerde işte tüm hikayem
niceleri saklı belki benim bilmediğim bedenimde, yaralarımda
işte şimdi bir türkü patlatıyor gençliğim paresi, denizimin tam ortasında