
poyraz karayel’in biteceğini öğrendiğimden beri başım ağrıyor sevgili sevgilim. belediyenin önüne asfalt dökmüşler ama bizim için değil. bizim için dökselerdi o asfaltı, biz seninle kenardaki ziftlere basar ayakkabılarımızı batırırdık. annem de bizi fırçalardı sevgili sevgilim. “hani el tutuşları olur, bir kent o zaman kent olur” diyorken güney abi, buranın kent olması için gelip elimi tutman lazım sevgili sevgilim. çünkü senin o ellerinde meydanlar, sahiller, çay ocakları var. burası kent değil. buranın kent olması için önce senin beni sevmen lazım, benim dünyayı kurtarmam lazım, inanmak lazım, adanmak lazım.burası daha kent olmadı. bira var içer misin? rakı da içeriz tabi. tiyatroya da gideriz, sinemaya da. hem biliyor musun sevgili sevgilim ben tiyatro eğitimi aldım. istersen evimizin salonunu sahneye çeviririz, sen seyirci olursun, ben oyuncu. bir de kedimiz tabi. (satın alma sahiplen) ayda bir kilo kahve içiyorum. sen olsan sen de içersin biliyorum seversin kahveyi, şekersiz. dispozofobi varmış bende. kaba bir tabirle eski olan herşeyi biriktirmek. annemin tabiriyle “boku püsürü saklıyorsun.” seni de biriktiriyorum fakat sen eski olamayacak kadar yoksun hayatımda ve hiç olmadın. yenisin sen. sana bir şarkı armağan ediyorum, belki duyarsan dinlersin. ha bu arada söylemiş miydim? poyraz karayel bitiyormuş.