oğulay tefek

üç kere

Sıradan bir sonbaharın ilk yarısında, 
Eylülün 8’i biz Cunda’dayız. 
Yine bir yazı bahara kavuşturmuşuz seninle.
İçimizde buruk bir hüzün var.
Zaten hangi ayrılık hüznü alt edebilir ki?
Bavulları yerleştiriyorsun bagaja.
Bana yine bir şey taşıtmamışsın.
Son bir kez dönüp bakıyorsun kaldığımız otele. 
Dondurması bitmiş bir çocuk mahzunluğu var gözlerinde.
‘’Her güzel şeyin bir sonu vardır.’’ diyorsun bana,
‘’Senin olmasın..’’. 

Yola çıkabilmişiz en nihayetinde.
Günün en sevdiğim saatlerindeyiz, akşam 7 suları. 
Güneş yeni uykuya dalmış.
Rüzgar hafif hafif esiyor, sonbaharı müjdeler gibi.
Zeytin ağaçları gerdan kırıp rüzgarda salınmakla meşgul.
Ağustos böceklerindense yalnız inatçı olanlar kalmış.
‘’Seninkiler artık ötmüyor.’’ diyorsun bana.
Ben ondan sonra fark ediyorum suskunluklarını.