
bir eylül akşamıydı. hava gayet güzel lakin hafif esintiliydi.
anahtarı çevirip evime girdiğimde beni masanın üzerinde duran
japon balığım karşılıyordu. üstümü değiştirmek istedim,sonra değiştirmemek.
bu vazgeçiş tam iki salise sürdü. camın kenarında bir sandalye vardı
ve boştu. neden? oysa ki evin en güzel köşesinde değil miydi bu sandalye?meşeden mi yapılmıştı acaba,kavak da olabilir. acaba bu sandalyeyi yapan sandalyeci bu sandalyenin haline hiç üzülüyor mudur? bilemedim. uyudum!
gecenin ilerliyen saatlerinde cama vuran yağmur sesleri yüzünden uyandım.
sandalyeme kimse oturmamıştı,hala bomboştu. yavru bir kediye insan eli
değdi miydi annesi onu istemezmiş. benim sandalyemede bir insan eli mi
değdi miydi? üstüne bir bardak su içip tekrar uyudum.
perdem camın tamamını örtemiyordu,haliyle güneş camın kenarından sızıp
günaydın dileklerini gözüme gözüme sokuyordu. allahım ne kadar güzel bir
pazar sabahı. üstümü giydim tam çıkacakken gözüm sandalyeme ilişti.
boş mu ağabey dedim,boş dedi.
sür dedim eminönüne..
evimin önünden eminönüne gelmem,üstelik sandalyemle,hayli vakit almıştı.
parayı uzattım aldı,tamam dedim üstü kalsın.
yaşlı bir teyze sepetinde bardak bardak buğday taneleriyle güneşin alnında
oturuyordu. yanına iliştim;
-kolay gelsin teyze
-sağol evladım
-napıyorsun bu güneşin alnında teyzecim
-sen zabit misin?
-(gülümseyerek) yok değilim teyzecim
-buğday satarım evladım çoluk çocuk pek meraklıdır güvercin yemlemeye
-peki zor olmuyor mu bu güneşin alnında böyle?
-ah olmaz mı evladım. ama naparsın ekmek parası. gerçi yapmıcam artık
-neden teyze?
-bu buğdaylar bitti miydi benim bilet parası çıkar
-hayrola teyzecim nereye gideceksin
-izmire evladım
-ne yapacaksın teyzecim izmirde?
-yaşıyıcam evladım
-istanbulda yaşanmaz mı teyze?
-insan umut etti miydi evladım onun geri dönüşü yoktur. şu güvercinler kadar
özgür olmak insan oğluna çok görülmüş istanbullarda.
bir bardakla beraber biraz da umut alıp ayrıldım yaşlı teyzenin yanından.
galata köprüsü üzerine geldiğimde burnuma katlanılmaz bir bayat balık
kokusu ilişiyordu. aldırış etmeden yürüyordum. oltalar atılmış sabır ve umut
ahenkle dans ediyordu galatanın üzerinde. seyirciler usta ellerle olta üzerinde
pür dikkat izliyorlardı bu dansı. bendeniz meraklı gözlerle kovaların içlerine
bakıyordum. kimileri dolu kimileri boştu. bir anda bir kavga tekerrür etti.
galatanın üzerinde oltaları dolanmış iki usta seyirci dans ederken birbirlerinin
ayaklarına basmışlardı heralde. aldırış etmeden yürüdüm,bir simit aldım simitçiden.
martılara değil mideme atıyordum. yaşlı teyzeden aldığım umudu galata köprüsü
üzerine bırakmış simit yiyordum. ayaklarım ve ben pek yorulmuştuk.
dönüş vakti gelmişti. hemen sandalyemi aradım,geldi.
boş mu ağabey dedim,boş dedi.
tamam dedim sür evinönüne..