Eserin derin içeriği olduğunu belirtmekle beraber anlatımda spesifik olarak dikkat çeken başlık Rus aristokrasisinin yozlaşmış ahlak anlayışı ve çiftçilerin yaşamıdır. 19. Yüzyılın başlarında Rusya’daki sosyal hayat ve iç çekişmeler günümüz dünyasında halihazırda varlığını koruyorken romanın güncelliği tartışılmaz bir hâl alıyor. 600 yan karakter ve 10 ana karakterden oluşan romanın asıl kahramanları, politik ve sosyoekonomik sebeplerle ruhsal karmaşalar yaşayan “üst tabakalar”. Romanın orijinal metninde aristokratların arasında Fransızca diyalogların olması o dönemde bunun bir saygınlık olduğunu gösteriyor bize. Burada bir milleti en kolay diliyle asimile edebilirsiniz sözü akıllara geliyor.
Tolstoy, dönemin zengin ve soyluları arasında büyüyen aristokrat bir ailenin çocuğu aynı zamanda Kırım Savaşı’na katılmış bir genç. Bu faktörler romanın realistliği açısından önemli detaylar. Öyle ki savaşa dair betimlemelerin sağlamlığı sayesinde 2. Dünya Savaşı’nda Sovyet askerlerin Savaş ve Barış’tan bölümler okuduğu söyleniyor. Savaş kısmı böyleyken barış kısmıysa şatafatlı kokteyller, kadın-erkek ilişkileri, davetler ve buradaki insanların birbirleriyle yapmacık ilişkisi üzerine yoğunlaşıyor. Bildiği insanları anlatıyor bir yerde.

Ayrıca Tolstoy’un hayatına bakıldığında ailesinden miras kalan serveti kumarhanelerde harcadıktan sonra hayatını sokak köşelerinde sefil bir halde bitirmesi Pierre karakteri üzerinden kendini anlattığının göstergesidir.
Ana hareketlenme olarak karşımıza çıkan Borodino Savaşı -Nazım Hikmet’in Severmişim Meğer şiirinde de yer bulmuştur- Napolyon Bonapart’ın hazin kaybıyla Moskova’dan ayrılışı olarak anılıyor. Stratejik davranan generaller aracılığıyla sağlanan bu başarı alt metin olarak Avrupa’nın tek elde toplanmak istemesinin güç savaşlarını doğurduğunu gösteriyor. Kıta ablukası sistemine dâhil olan Rusya bir yerde Fransa’yla iş birliği yapıp İngiltere’yi çökertmeye çalışırken kendi kuyusunu kazmıştır. Avrupa’dan lojistik olarak uzak olan Rusya İngiltere’yle de ticareti kesince ciddi kıtlık yaşamıştır. Bu sorun uzun vadede çözüme kavuşamayınca Rusya İngiltere’yle ticaret yapmaya başlamış ve böylece Napolyon Savaşları’nın en kanlısı ortaya çıkmıştır. Savaşı başlatan tarafın Napolyon olmasının yanı sıra bir telgrafla Rus çarına anlaşma teklif eden taraf da odur. Bu telgraf karşısında Rus çarının tutumuysa Patriotic War (Vatanseverlik Savaşı) olmuştur ki 2. Dünya Savaşı sırasında Stalin de bunu uygulayacaktır. Kazanılan zafer milli kimliğin güçlenmesine bu da yer yer ırkçılığa sebep olsa da 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilere karşı dik durmakta motivasyon kaynağı olmuştur. Özelde bugünün Rusya’sını anlamak, genelde küresel rekabeti çözümlemek adına okunması gereken bir romandır. Bütün bunların etrafında şekillenen temaysa insanlığın siyasetten daha üstün oluşudur.
Birkaç paragraf ve çözümlemelerle sınırlı kalmayacak bu dönemi anlamak için sadece siyasi olaylara değil kültür sanatına göz gezdirerek de hissedebilirsiniz. Müzikle uğraşmak isterken zorla askeri okula gönderilen Piyotr İlyiç Tchaikovsky buna güzel bir örnektir. Bestekâr değerli eserleriyle günümüzde hâlâ dinlenen biridir. “1812 seferinin tek kazananı Tchaikovsky’dir”