
İnsanoğluna her zaman biraz sakinleştikten sonra düşünmesi söylenir, “Sinirliyken de çok güzel düşünebilirim” diyen film.
Zeki Demirkubuz bir röportajında, “Ne zaman bu ülkeden gitmek istesem (Türkiye’yi kastederek (!)) Andrey Zvyagintsev’den Leviathan’ı izliyorum ve burada kalmak devam ediyorum” demişti. Rus yönetmenin ardından Kim Ki-Duk, ikinci bir filmi kendisine hediye ediyor.
Başka Sinema sayesinde kavuştuğumuz “The Net” filmi için spoiler vermek istemiyorum. Bu sebeple de filmi “insan” üzerinden anlatmaya çalışacağım. Güney Koreli yönetmen, kendisinden beklenenin aksine, aksiyonu da içinde barındıran bir film ile kameranın başına geçiyor. Hatta “Acaba Hollywood mu bu adamın aklına girdi?” diye düşünürken… Hmm, tamam bir dakika! Kim Ki-Duk dili ve edebiyatı şimdi başlıyor…
Güney Kore ve Kuzey Kore’deki farklı yaşam tarzlarını ele alan senaryoda, bu tarzlardan hiçbirisine torpil geçilmiyor. Ben burada kesip, filmin tadını size bırakacağım. Ve normal, sıradan hayatlarımıza döneceğim. Kim Ki-Duk’a Kültür Bakanlığı’ndan kaynak yaratıp “Bize kamu spotu çeker misin?” desel bımdan çok da farklı bir filmle karşınıza çıkmazdı herhalde. Adam, bildiğiniz her saniye yaşadığımız sağ-sol, Türk-Kürt, alevi-sunni tartışma yada ayrışmalarının filmini yapmış. Oradaki kamu spotunda da Kuzey Koreliler ve Güney Koreliler yer almış. Sonuç? Sonuç aslında hep bildiğimiz gibi. Kötülüğü içinde barındıran insan her yerde kötü, iyi insan her yerde -hatta yer gözetmeksizin- iyi.
Herhangi bir şeyde hemen taraf oluruz. Kurallarını bilmediğimiz bir spor müsabakasında bile, ya takımların renginden, bireysel sporsa memleketlerinden, tiplerinden, şunlarından, bunlarından bir şey bulur, taraf oluruz. O takımı ya da kimseyi desteklemeye, onunla sevinmeye, onunla üzülmeye başlarız. Kötü hiçbir yanını görmediğimiz bir rakibin de en mütevazi hallerini sinsiliğe vurmaya başlarız. işte Kim Ki-Duk da bu filminde: “Taraf olmayın kardeşim. Hakikatli, adil olun. Çünkü o adam da sizi utandırabilir. Tabi biraz utanmanız varsa…”yı gözümüze sokuyor.
Güney Koreli’yim diye “sadece” Kuzey Kore’yi yerin dibine sokmamış. Mesela bizim ego yükselten yerli sinemamız gibi yapmamış. Kuzey’de yedi geçmişine sövülen adamın aynısından Güney’e de koymuş bir tane. Birlik ve barış mesajını da vermiş ama Hollywood ya da Yeşilçam mutlu sonu da yapmamış.
1968-1980 arası ülkemizde genç olan insanların kolay izleyecekleri bir film olmayacak, onu söyleyeyim. O dönemdeki öğrenci olayları ve arkasından yaşananların aynası olabilecek sahneler karşımıza çıkıyor. Sert bir film sizi bekliyor.