Söz yitimi; insan beyninin ‘lisan’ dediğimiz iletişim becerisinin beyindeki bazı sorunlara bağlı olarak ortaya çıkan bozukluklarını tanımlamakta kullanılan genel bir terimdir.

Kazalarda veya yaralanmalarda beynimizde oluşan hasarla meydana gelebilecek bu aksaklık, kelimeleri tanımlayamama, yanlış anlamlar yükleme veya konuşamama gibi kusurlar meydana getirmektedir. Bu tablonun toplumda, hasara ve kazaya bağlı olmadan organik bir biçimde yaşanmasına da “toplumsal söz yitimi” denmektedir.
Toplumsal söz yitimi, bir halkın ana dilindeki kelimelere yüklemiş olduğu farklı anlamlar ile meydana çıkarak kolayca fikir çatışmalarına neden olur. Biraz daha irdelemek gerekirse, siyasi boyuttaki tartışmaların başında gelen “laiklik, cumhuriyet” kavramları, savunucularının yüklediği anlamlar ile şekilleniyor. Laiklik veya cumhuriyet nedir diye tek tek herkese sorulacak olsa, verilecek cevaplar birbirinden çok çok farklı olacaktır. Verilmiş olan bu cevaplara yüklenen anlamlar ile durum daha da çetrefilli hale gelerek tartışmaların büyümesi kaçınılmaz oluyor.

Peki bireysel olarak okul, iş yeri veya arkadaş ortamlarımızda durum nasıl?
İletişimin esas dayanağı, “söylediğinle değil, algılandığı kadarıyla anlaşılırsın” doktriniyle ‘kelime paketlerine yüklediğimiz anlamlar ile kurduğumuz cümleleri işiten taraf, işittiği cümledeki kelime paketlerini, bizdeki aynı anlamlar ile eşleştirerek mi açıyor, yoksa kendi deneyimi ile katmış olduğu anlamlar ile eşleştirip mi açıyor?’ sorusunu sorabiliriz. Bu sorunun cevabını maalesef işiten taraf veriyor. Biz meramımızı anlatırken ne kadar donanımlı bir şekilde süslemiş olsak da, karşı tarafın algısı kadar nihai anlamlar aktarmış oluyoruz.
“Sağduyu” kelimesinin tanımına, “iyi niyetli, iyi” anlamını yüklemiş birisi ile “akla uygun karar verme” anlamını yüklemiş birisi arasındaki sohbette geçecek olan; “O, sağduyulu birisiydi, neden bağırarak tartışmayı devam ettirdi, anlamadık!” cümlesinden çıkacak nihai anlam iki taraf için aynı olmayacak.

Özellikle karşı cins ile iletişimdeki tartışmalar, “bireyin büyüdüğü, deneyim kazandığı çevrenin jargonu ile birlikte”, zihindeki kelimelere yüklenen anlam farklılıkları sebebiyle, çok kırıcı veya şiddetli, sonuca bağlanamayan, olumlu duygulanım ile çözülmeyi bekleyen bir hale gelebiliyor. Arkadaş ortamındaki jargonun karşılığı gülmeye sebepken, karşı cinste yarattığı etki aynı olmayabiliyor.
Bu olumsuz tabloyu halletmek için basitçe kullandığımız kelimelerin anlamlarını tekrardan kontrol edebilir, meramımızı anlatırken 2-3 satır daha fazla yazarak (konuşarak), detaylı olarak neyi anlatmak istediğimizi, karşı tarafın ne hissetmesini, neyi anlaması gerektiğini ifade etmeye çalışabiliriz.
İkili ilişkilerdeki tartışmaların girift anlarına analitik yaklaşabilmek için; “Benim sana anlattıklarımdan hissettiğin, anladığın ne oldu?” sorusu, kilit soru olma değerini taşıyabilir ve yanlış anlaşılma ihtimalinizi düşürerek size daha olumlu geri bildirimler sağlayabilir..