
kalabalıklar yitirir içim, zerdali kokusu gibi bakışından
samandıra’dan, postmodern telaşlarımdan
ve mühimliğin biraz kriminal yarınlara ilintili aynı banka sığdırdığımız
spikerden doğan hayali tümsekler görüp sakatlıklarla
bir hayli kalktım yerden, saçlarına gece ördüm güm! diye
bana sorma delirme isteği, şu bir şeyhe en başından taşlamak
ben sana bu gülü sevgilim, ah o kitabın arasında…
bak denizde sekti aramızda cereyan eden cereyan,
saraylar yıkıldı, fener’e yüründü, daktilolar düşünüldü
baştan icat edildi kadının o köyü, buna mendil satan çocuklar bile güldü
unuttum renksizliğimi astığım ağacın adresini, ölmek kusmak gibiydi
kesinliğindi şimdi şehre sinema indiğinden derd olup damarıma batan şiir
belki eski püsküydü
ama senindi
ben sana bu ömrü sevgilim, ah o kitabın arasında…
sana bakınca değirmenleri anladım ben
sen? sen de ağladın mı değirmenleri?
ince ince yürüyorum sanarken ninemin balyozunu kırıp
zırhı plastik kahramanlarca tirene taş atar gibi kaldırdım kolumu,
taş değil, bir yerde taç attı ecnebi bir bek, ben başına taç taktım
bu taç sayılmaz dedi hakem allah,
ayaklarım çok açıktı taç için çünkü taç yapay papatyalardandı,
resmedildi yemin, süregeldi şiir, bi daha öldü dedem
‘bi daha şakşakşak’ diye tempo tuttu seyirci
evvela ben senden zeyneb, şiir miir kimyasaldan
öyleydin ki, sloganya’da sloganyalılar adımıza sloganlar attılar
gün gelir ikimizin sahaf sahnesinde zombi bile olur
ve yapaypapatya dantaçmı olur
ben sana bu gülü sevgilim,
ah o kitabın arasında kuruttum.