ben az konuşan, çok yorulan biriyim. şarabı helvayla içmeyi severim. hiç namaz kılmadım şimdiye kadar, annemi ve allah’ı da çok severim.
merhaba canım, arkadaş z. özger

Ulaş Tosun’un yönetmenliğini yaptığı Merhaba Canım, İstanbul Film Festivali kapsamında online gösterimle karşımıza dikildi. Şair Arkadaş Zekai Özger’in hayatını konu olan belgesel, ismini, Arkadaş’ın Merhaba Canım isimli şiirinden alırken, ailesi, yoldaşları ve dostlarının anlattıklarıyla Arkadaş’a ve henüz 25 yaşında esrarengiz ölümüne solgun ışık parçaları tutmaya çalışıyor ve hala açık bir yaranın üzerine konuşuyor…
1 Haziran 2021 Saat 21:01’e kadar yayında olan Merhaba Canım’a bilet almak için; tıklayınız.
Ulaş Tosun’un gayet başarılı bir yönetmenlik sergilediği yapım, zamanın yaşananları istemsizce yumuşatması ve tüm affediciliğine rağmen, ince ruhlu, sakalsız bir oğlanın nasıl toplumsal iklime hakim olan gücün yöntemlerinden ve yalnızlaşmaktan korkanların seyirciliğiyle, sistematik ve bir o kadar acımasız bir biçimde dışarı itildiğini ve Arkadaş’ın ölümüne kadar uzanan bu yoldaki şaşaalı kaldırımların nasıl kendilerini aklayacak sebepler yarattıklarını gösteriyor. Belgesel boyunca her şey, o kadar hiçbir şey olmamış gibi ki…

- Bir militanın kendinden de militan şiirlerine; merhaba canım.
Yıllar önce bir kitapçının, çok satmayan kitapları dizdiği arka raflarında denk geldiğim bir şairdi Arkadaş. Ve kendisiyle ilgili hiçbir fikrim olmamasına rağmen, yorgunluğunu anlamam için, rastgele bir sayfa açıp herhangi bir dizesini okumam yetmişti. Daha sonra hakkında yaptığım -nereden baksan yüzeysel- araştırmalarda, bu yorgunluğun sonuna kadar haklı bir yorgunluk olduğunu öğrenecektim ve Arkadaş’a duyduğum köksüz özlem, her geçen akşam biraz daha büyüyecekti. Bu yüzden bu yazı birazdan romantik bir dümen tutacak, diğer yazıların aksine. Çünkü ben galiba Arkadaş’ı özlüyorum ve çünkü hala; “Ölülere Nobel vermiyorlar…”
siz inanmayın, bir gün değişir elbet, güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü.
merhaba canım, arkadaş z. özger
- Devrimin ışıltılı ihtimaline ve bizzat kendine açık bir yaranın üzerine konuşmaya; merhaba canım.
Gelecekte yaşayan biri olarak, güne aykırı sevgisinin anlaşılması için, üstelik hiç hareket etmeden çırpındıkça Arkadaş, yalnızlığına kattığı yalnızlığın hesabını tutuyor, inci gibi yazısı ve eğri omuzlarıyla. Bu yalnızlık, bazen bir kavganın en ön safında çarpışan, bazen bir erkeğe büyütülen olası bir aşkın şefkatli kucağında saklanan ve zamana en az arkalarına “beni böyle düşle emi” yazılan fotoğraflar kadar direnen, eski ve politik bir yalnızlık. Bu, karamsar bir geceden sonra ulaşılan rüyada tanrıyla arkadaş olabilecek kadar ileri giden bir yalnızlık. Kurulan bu arkadaşlıktan sonra ise her şey, aksayan bacağın ‘suçluluğunu’ bile üzerine alan cesur bir ruhun, atonal gıcırdaması.

alnını dağ ateşiyle ısıtan, yüzünü kanla yıkayan dostum. senin uyurken dudağında gülümseyen bordo gül, benim kalbimi harmanlayan isyan olsun.
aşkla sana, arkadaş z. özger
- Hırpalanmış bir ruhun kendine dönüşüne; merhaba canım.
Arkadaş’ın, kaldığı eve düzenlenen bir baskın sonucu öldürülen Hüseyin Cevahir’e yazdığı ve hırpalanmış ruhundan isyan doğuran yukarıdaki dizeler, mağlubu baştan belli bir savaşın içindeyken, aniden insanın içini basan sonsuz barış özlemi. Biraz kızgınlık, biraz utanç, hatta belki biraz komedi. Ve tüm bunların ortasında elbette Arkadaş, gerçek ve sonsuz bir barışın yalnızca dövüşerek kazanılacağı bilecek kadar şair. O kadar şair ki, yaşamın kirli ve eşitliksiz her alanından bir şiirsellik bile çıkarıyor; örneğin 300 kişi, 3000 kişiyle dövüştükten sonra, yakın çevresine kurduğu şu cümleler gibi; “bizi müzikal dövdüler abi! bir iki üç, bir iki üç…”
- Sürekli hüküm süren sessizliğe, kimi zaman kesinliğe ve belki uğultuya; merhaba canım.
Sonra bir gece yatağı boş kalıyor Arkadaş’ın. Muhtemelen diğerlerinden hiçbir farkı olmayan bir sabah fark ediliyor, yatağının o gece mesai yapmadığı. Kimliği tespit edilemeyen bir beden olarak bekliyor muhtemelen badanasız bir odada… Seni bekliyor aslında, beni bekliyor… Birileri ya da bir şeyler tarafından bulunmayı bekliyor Arkadaş, kısacık ömründe, 25 yıldır olduğu gibi… Bulacaklar, bulacaklar elbette… Bulacağız Arkadaş’ı, karanlıkta, tüm hırpalanmışlığıyla… Merhaba diyeceğiz sonra, sessizce cevap verecek bize; merhaba canım…