yardım et freud!

yatağımın sarsıntısı ile uyanıyorum. alışkınım oysa yer sarsıntılarına ama bu sefer başka. benim yatağımı sarsan, benim incinen, kemiklerimin arasında sıkışıp kalan kalbim. bir kuşun kaçmak için kafesi zorlayışı gibi çırpınıyor içerimde. yavaşça doğrulmaya çalışıyorum onu daha fazla ürkütmeden. ayılmaya çalışıyorum. henüz farkında değilim rüya mı yoksa uyanık mıyım? aslında çoğu zaman çözemiyorum bunu. freud ile tanışmak çok isterdim, rüyalarımı onunla paylaşmayı.

bir asansör görüyorum. çok katlı bir bina böyle 100 katlı falan, yüksek katlara çıkmam lazım. biniyorum, 95. kata basıyorum. her şey normal giderken bir anda asansör küçülmeye başlıyor. durmak için hızlıca basıyorum tuşlara, bağırıyorum ama ne asansör duruyor ne de giderek daralması. giderek daralıyor. sıkışıp kalıyorum daracık bir kabinin içinde kimseye duyuramıyorum sesimi. avuç içlerim ter içinde kalıyor. gözlerimi kapatıyorum bu kadar dar alana dayanamayıp. tabut gibi bir şey ama henüz hayattayım. nefes almam lazım. uyanmak için yalvarıyorum. lütfeeen bitsin diye.

sonra işte o sarsıntı ile uyanıyorum. ayaklarım buzlu bir suya sokmuş kadar soğuk oluyor. ondan soğuklarda çorap ile uyuma isteğim. aslında bu soğukluk geçmiyor hiç. kaçıp gidemeyeyim diye ayaklarıma beton dökülmüş gibi. yeni dökülen betona her gelip geçen ismini yazıyor ben orada kıpırdayamadan beni kazıyışlarını izliyorum. kimi gelip geçerken bakıyor adı hala yazıyor mu diye, mutlu falan oluyor bıraktığı izlerden. ama ben sürekli o izlere bakıyor oluyorum bilmiyor.

biliyorum ki ruhsal acıları büyük olanlar fiziksel acılara karşı hissizleşirler. ondandır ne zaman düşsem çılgın gibi gülüyorum. işin kötüsü düşene de gülüyorum. komik geliyor çünkü en ufak bir düşmeyi, yaralanmayı abartan insanlar bana. diyorum yaa hani, büyük ruhsal acıları olanlar hissedemez fiziksel acılarını diye. annesi ölen birinin ruhsal acısını, ameliyata girecek hastaya verseler mesela en ağır morfine bedel olacaktır. hiçbir uzuv anne kadar hayati değildir ki. kalbini kırıp tek bir özür dilemeyen insanlar var. birinin bir yerini kırsa aklı çıkar ama. korkaksınız çünkü yediğiniz nanelerin gözle görünür olmasından ürküyorsunuz. kalp kırıklığını gösteremezler çünkü görmek istemeyene.

dünya giderek kötü bir gezegen oluyor. ve beni hayatta tutan ölümün varlığı.

bağırmak istiyorum oysa o 100 katlı binanın tüm camlarını patlatana dek bağırmak. paramparça etmek istiyorum o lanet asansörün kapılarını. asansör küçüldükçe beni sıkıştırdıkça ben devleşmek istiyorum. alev alsın tüm bina cayır cayır yansın ortalık ama benim canım yanmasın istiyorum. o lanet binayı dinamitlerle donatıp yerle bir etmek yerine içinde mutlu çocuklar ile dolu bir kreş açmak istiyorum içinde atlıkarınca olan.

yavaş yavaş bir kadın yaklaşıyor asansöre doğru sonra. kalem bir etek giymiş, ayakkabıları tık tık tık yankılanıyor binanın boş duvarlarında.  düğmeye basıyor. diiink! diyor açılıyor kapıları. içi boş asansörün, bir adım atıyor kadın…

tutmak istiyorum onu binmesin diye kolundan asılmak, gerekirse kopsun kolu ama binmesin o asansöre öyle asılmak istiyorum. bu rüyayı biliyorum demek istiyorum ama çıkmıyor sesim. kapıları kapanıyor asansörün ve 95.kata basıyor kadın…

asansörün allah belasını versin!

Next Post

demokratik kastamonu cumhuriyeti

Pts Tem 15 , 2019
mutsuz bir cumartesi gecesi erkan oğur dinler demokrasi peşindeki demokratik kastamonulular, kırmızı çarşaflar serilmiştir yataklarına, borç para vermekle geçmiştir son haftaları, son günleri beklemekle, son saatleri kütüphanelerinden film seçememekle. mutsuz bir cumartesi gecesi kitap okuyamaz halı saha maçına son dakika da çağırılan demokratik kastamonulular. nondayı özlemiştir onlar, susmanın en büyük […]